BELGRAD
(28-31 Ekim 2021)
Kısa kısa…
Sırbistan’ın başkenti Belgrad, Sava ve Tuna nehirlerinin birleştiği yerde kurulmuş.
7000 yıllık tarihi geçmişi ile Avrupa’nın en eski şehirleri arasında sayılıyor.
Osmanlı’nın yüzyıllarca hakimiyet sürdüğü şehir her geçen gün popüler bir rota haline geliyor.
Osmanlı’nın yaklaşık 350 yıl bu şehirde hakimiyeti sayesinde onlarla benzer bir kültüre sahibiz.
İstanbul’dan Belgrad’a direkt uçuş ile 1 saat 20 dakika uçuş süresinde ulaşabiliyorsunuz.
Sırbistan’ın para birimi Sırp Dinarı (RSD). Gezimizi yaptığımız 28-31 Ekim 2021 yılındaki kura göre 100 RSD=8,76 TL. Şimdi yeni kurdan siz hesaplayın.
Uzun süre Osmanlı idaresinde kalan şehir, o dönem barındırdığı 273 camiden dolayı ”Bel-Grad” (Beyaz Şehir) adını almış.
Tarihi
Bulunduğu bölgedeki ilk yerleşimler, M.Ö. 4. yüzyıl civarında Keltler tarafından kuruldu.
Daha sonra bölgeye hâkim olan Romalılar, inşa ettikleri Kalemegdan’ın çevresinde Singidunum (yuvarlak kale) ismini verdikleri kentin gelişimini sağladı.
500’lü yılların başlarında sürekli olarak Slav akınına uğradı.
Stratejik konumu nedeniyle kent antik çağda sayısız Doğu ve Batı ordusunun 115 savaşına sahne oldu ve tarih boyunca 44 kez yerle bir edildi.
Orta çağ boyunca Bizans İmparatorluğu, Franklar (Roma İmparatorluğu’nun yıkılmasında büyük rol oynamış bir Cermen boyudur.) I. Bulgar Devleti, Macaristan Krallığı ve Sırp Despotluğu hâkimiyetine giren kent 1521’de Kanuni Sultan Süleyman Han önderliğinde Osmanlı İmparatorluğu hâkimiyetine girerek bir sancak haline getirildi, Avrupa’nın en büyük şehirlerinden biri oldu.
(Belgrad Ormanları da adını , Kanuni Sultan Süleyman’ın Sırbistan seferi dönüşü beraberinde getirdiği Belgradlılar’ın yerleştirildiği Belgrad köyünden almaktadır.)
Şehir Avusturya-Osmanlı savaşlarında zarar gördü.
Daha sonra Habsburg Monarşisi hâkimiyetine girdi.
Kuzey ve güney diye ikiye ayrıldı. Bir müddet sonra güney bölüm Sırp başkenti olsa da kuzey kısım Habsburg Monarşisi’nde kaldı. 1918’de Avusturya-Macaristan dağılana kadar durum böyle idi.
Birleşik şehir I. Dünya Savaşı’ndan sonra 1918’de ilan edildi ve Yugoslavya Krallığı’nın başkenti oldu.
Belgrad, 1941’de Nazi Almanyası tarafından işgal edildi. Bu dönemde gerçekleştirilen iki ağır bombardıman nedeniyle çoğu bölgesi ağır hasar alan kenti kurtaranlar, Kızıl Ordu destekli Yugoslav kuvvetleri oldu.
Bağımsızlığını yeniden kazanan kent, 1945’te Sovyet Rusya güdümünde kurulan ve 1980 yılına kadar Tito tarafından yürütülen Komünist Yugoslavya’nın yönetim merkezi haline getirildi. Bu dönemde Doğu ve Batı arasındaki dengeyi başarıyla kuran Belgrad; ekonomik, kültürel ve siyasi alanlarda Balkanlar’ın merkezi konumuna yükseldi.
Ancak Yugoslavya’nın çöküşü ve sonrasında çıkan iç savaş, kentin 2006 yılına kadar devam edecek bir gerileme dönemine girmesine neden olmuş.
Tüm bunlara rağmen Belgrad, Tito döneminde temelleri atılan özgün ruhunu korumayı bir şekilde başarmış.
Nüfusunun tamamına yakını Ortodoks’tur.
Roma, Bizans, Osmanlı, Türk ve Avusturya-Macaristan izlerini taşıyan Sırbistan; Avrupa medeniyetlerinin kavşağında yer alan önemli bir ülke konumunda.
Başkent Belgrad ise her geçen gün turizmin yükselişe geçtiği bir şehir. Bize yakın, ekonomik ve vizesiz.
Bir dönem bize ait olan bu güzel şehre Osmanlı’nın izlerini sürmeye ve tüm güzelliklerini görmeye geldik.
Belgrad’da 1. gün
1. Kalemegdan (Belgrad Kalesi ve Parkı)
Şehrin tarihi çekirdeğini oluşturan Kalemegdan, Osmanlı döneminde “kale” ve “meydan” kelimelerinin bir araya gelmesinden oluşmuş.
Eski kale ile Kalemegdan Parkı’ndan oluşmaktadır. M.Ö. 279 yılında Doğu Roma İmparatoru I. Justinianus tarafından inşa edilen kale Osmanlılar zamanında geliştirilmiş.
Kalenin çevresindeki plato, düşmanı gözetlemek için şehrin tepesine kurulmuş.
Kalemegdan, Tuna ve Sava nehirlerinin buluştuğu noktada yükselen bir tepede yer alıyor.
(Efsaneye göre, Sava ve Tuna’nın birleştiği bölgede, kalenin altında Attila’nın mezarı vardır.)
Kalemegdan; şehir merkezinin hemen yakınında, ünlü Knez Mihailova caddesinin sonunda yer alıyor.
Geniş bir alana yayılan Kalemegdan, tarihi Belgrad Kalesi’nin yanı sıra, Osmanlı’dan kalan eserlere, müzelere, anıtlara, geniş parklara ve hayvanat bahçesine de ev sahipliği yapıyor.
Kalenin, İstanbul, Defterdar ve Zindan gibi kapıları bulunuyor.
İstanbul Kapısı (Stambol Kapija)
Osmanlılar tarafından inşa edilen İstanbul Kapısı’ndan girdiğinizde Askeri Müze var.
Parkın girişinin hemen sağında Anahtar Teslim Anıtı var. Küçük beyaz bir mermer. Osmanlı’nın, Belgrad’ın kalelerinin anahtarlarını Sırplar’a teslim etmesini tasvir ediyormuş.
Askeri Müze
İstanbul Kapısı’nın hemen önünden başlayan açık hava kısmında I. Dünya Savaşı’ndan kalma yüzlerce tank ve buna benzer değişik ağır silahlar sergileniyor. Müzenin içinde ise, Kosova Kurtuluş Ordusu’na ait yakalanan silahlar, bombalar ve füzeler, nadir bulunan silahlar ve 1999 yılında vurulan Amerika’nın görünmez savaş uçağına ait parçalar bulunuyor.
İşkence Müzesi
Saat Kulesi (Sahat Kula)
Ufak değişikliklerle Sırpçaya girmiş Türkçe kelimeler.
Damat Ali Paşa Türbesi
Kale içerisinde meşhur Mora Fatihi olarak bilinen Damat Ali Paşa’nın da türbesi bulunuyor. Damat Ali Paşa 1716 yılında Petrovaradin Savaşı’nda şehit düşüyor ve ardından bu topraklara defnediliyor. Türbe 1848 yılında yapılmış. Aynı türbede Damat Ali Paşa’nın yanı sıra, Tepedelenli Selim Paşa ve Çeşmeli Hasan Paşa’nın da naaşları bulunmaktadır.
Sokollu Mehmet Paşa Çeşmesi
Sokullu Mehmet Paşa, burası için çok önemli bir tarihi şahsiyet. Sırplı olduğu söyleniyor. 1557’de Sırp kilisesini İpek’te tekrar açtırdı ve başına kardeşi Makarije’yi patrik olarak tayin etti.
Burada, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın 1577’de yaptırdığı bir çeşme de bulunuyor. Yanında da bir dut ağacı.
Fotoğrafta görünen kapı da Defterdar Kapısı.
Zindan Kapısı (Zindan Kapija)
İki yuvarlak kule arasında yer alıyor. Osmanlı döneminde bu kulelerin alt bölümleri zindan olarak kullanılmış.
Pobednik (Belgrad Zafer Anıtı, Viktor Heykeli)
Sırp Ordusu’nun Balkan Savaşı’nda Osmanlı ve Avusturya-Macaristan imparatorluklarına karşı kazandığı zafer onuruna 1912 yılında Belgrad belediyesi tarafından inşa edilmiş. Victor heykeli, heykeltıraş Ivan Mestrovic tarafından Terazije Meydanı’nda Moskova Oteli’nin önündeki çeşmenin bir parçası olarak tasarlanmış. Ancak I. Dünya Savaşı’ndan sonra halkın şehir merkezinde çıplak bir erkek heykelinin sergilenmesine karşı çıkması nedeniyle 1928 yılında Kalemegdan’a yerleştirilmiş. Bu tarihten sonra Belgrad’ın sembolü haline gelmeye başlamış.
Anıtın bugün bulunduğu yer, 1402 – 1427 yılları arasında Sırbistan hükümdarı olan Despot Stefan Lazareviç’in sarayının bulunduğu yermiş. Despot Stefan Lazareviç Sarayı, 17. yüzyılın sonlarında barut şarjının patlaması sonucu yıkılmış.
Anıttaki dor bir sütun üzerinde bulunan çıplak erkek heykeli; savaş ve barışı sembolize edecek şekilde bir elinde kılıç, diğer elinde de güvercin tutuyor.
Fransa’ya Şükran Anıtı
Güçlü bir şekilde öne çıkan; kararlı şekilde uzatılmış bir kol, gururla kaldırılmış bir kafa, devasa vücuda sahip bir kadın figürü.
Anıt buraya I. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin 12. yıldönümü olan 11 Kasım 1930’da dikilmiş.
Ön yüzünde dikiliş yılı ve “Fransa’ya” ithafı , arka yüzünde ise “Fransa’yı seviyoruz, tıpkı onun bizi sevdiği gibi 1914-1918” yazısı yer alıyor.
Kaleden çıkıp şehre doğru ilerliyoruz.
2. Bayraklı Cami (Bajraklı Damija) (Hüseyin Kethüda Cami)
Caminin; Kanuni Sultan Süleyman zamanında, 1575’te yapıldığı tahmin ediliyor. Eski Belgrad sınırları içerisinde, kaleye yakın bir noktada inşa edilmiş.
O dönemlerde Belgrad’da bulunan birçok camiden biri, belki de ilkidir.
Bayraklı Cami denilmesinin nedeni; yapıldığı o yıllarda, her yerden görülebilmesi için ezan vakitleri minaresine bayrak asıldığı içinmiş.
1718 yıllarında Pasarofça Antlaşması ile Belgrad’ın Avusturya’ya verilmesinden sonra cami 22 yıl boyunca kilise olarak kullanıldı. Birçok Osmanlı Camisi bu 22 yıllık dönemde yıkılmış.
Belgrad 1739’da Avusturyalılar’dan geri alındıktan sonra 1741’de Hüseyin Kethüda tarafından cami tamir edilmiş ve camiye Hüseyin Kâhya (Kethüda) Cami denilmiştir.
Daha sonra Osmanlı ve Avusturya arasında çıkan savaşlarda cami büyük hasarlar gördü. Osmanlılar Belgrad’ı 1867 yılında tekrar kaybetti. Bu tarihten sonra Sırbistan Hükümeti, 1868 yılında Bayraklı Camisi’ni Müslüman cemaatine tahsis etti.
1893-1894 tarihleri arasında cami II. Abdülhamit döneminde tamir ettirildi.
Belgrad’da bugün hala ibadete açık olan tek camidir.
3. Şeyh Mustafa Türbesi
Şeyh Mustafa Türbesi ise kentin en merkezi yerlerinden birinde bulunuyor. Kitabede yer alan bilgiye göre türbe, Kaymakam Hüsnü Efendi tarafından 1783-1784 yıllarında Sadi Tarikatı Tekkesi’nin Şeyhi adına yaptırılıyor.
Anlatılana göre, 1930’larda türbeyi yıkmak isteyen dört belediye görevlisi araçlarının devrilmesi sonucu ölüyor. Ertesi yıl türbeyi yıkmak isteyen bir başka belediye görevlisinin de ölmesi sonucu bir daha türbeye dokunulmuyor. Yaşanıldığına inanılan bu olaylar üzerine her dinden insanın türbeyi ziyaret edip dua etmesi bir gelenek haline gelmiş.
4. Aziz Sava Katedrali
Adını Sırp Ortodoks Kilisesi’nin kurucusu Aziz Sava’dan alıyor. Rastko Nemanjic olarak dünyaya gelen Aziz Sava, Sırp hükümdarı Stefan Nemanja’nın (Sırbistan’ın kurucusu olarak kabul edilir) oğlu ve Athos Dağı’ndaki Hilandar Manastırı kurucusudur. 1219 yılında Bizans İmparatorluğu’ndan bağımsızlığını kazanarak Sırp Ortodoks Kilisesi’ni kurdu. Aynı yıl Sırpların ilk Baş Piskoposu olarak İstanbul Patriği tarafından tanındı. Sırp eğitimci, aziz, okul ve eğitim kurumlarının kurucusu olarak kabul edilir.
Sırbistan’ın en büyük katedrali olan Sava Katedrali’nin inşasına 1935 yılında başlanıyor. II. Dünya Savaşı’nın başlaması ve şehrin bombalanması neticesinde yapımına ara veriliyor. Sonraki yıllarda politik sebeplerden dolayı yapımına müsaade edilmiyor. Bu nedenlerle kilise yarım kalıyor. Mayıs 1985’te izni çıkan inşaat tekrar başlıyor. O zamandan beri devam eden inşaat sadece bağışlar ile sürdürülüyor.
10 bin kişinin ibadet edebileceği büyüklüktedir.
Dünyanın ikinci en büyük Ortodoks Hristiyan kompleksidir. Kubbesi 70 metre yüksekliğindedir.
Sırp Bizans tarzında yapılmış katedral; dışarıdan bakınca biraz camiyi biraz da Ayasofya’yı andırıyor.
İçeri girdiğimizde ise muhteşem mozaikleri ile Ayasofya’ya çok benzediğini fark ediyoruz.
2020’de tamamlanan mozaikler, dünyanın en büyük mozaikleri olarak gösteriliyor.
Devasa merkezi kubbede Pantokrator İsa (Kainatın Efendisi) Mozaiği bulunuyor. Buradaki İsa’nın gözleri 3 metre genişliğindedir.
5. Cumhuriyet Meydanı
Şehrin ana meydanıdır.
Meydanın ortasında Prens Mihailo’nun at üstündeki heykeli bulunur. Prens Mihailo buradaki Osmanlı egemenliğine son veren kişidir. Anıt; İtalyan heykeltıraş Enrico Pazzi’nin eseri olup 1882 yılında yapılmış. Prens at üzerinden işaret parmağı ile Osmanlılar’a ait oldukları yer olarak İstanbul’u gösteriyor. Heykelin kaidesinde Türkler’den en son alınan şehirlerin isimleri yazılıdır ve Sırbistan tarihinin bazı sahneleri canlandırılmıştır.
Meydanın etrafında Belgrad Ulusal Müzesi ve Ulusal Tiyatro Binası bulunuyor.
6. Djura Jaksic Evi ve Heykeli
Gezerken karşımıza tesadüfen çıkıyor.
Sırp resminde romantizmin en önemli temsilcilerinden. Sırp Bilim ve Sanat Akademisi’nin oluşturduğu bir komitenin 1993 yılında belirlediği 100 önemli Sırp’ın biyografilerini içeren “En ünlü 100 Sırp” kitabına girmiş isimlerden biriymiş.
7. Belgrad’ın Bohem Köşesi Skadarlija
19. yüzyılda Bohem mahalle olarak da ünlenen Skadarlija, Belgradlı sanatçı, yazar ve gazetecilerin uğrak yeri imiş.
Arnavut kaldırımlı dar sokaklarında yol boyunca sağlı sollu bar, kafe ve restoranlar ile turistler için gezme, yeme, eğlenme yeri. Birçok mekanda canlı geleneksel müzik bulunuyor.
Biz de burada kaldığımız süre boyunca akşamları buraya geldik.
İlk akşam Sesir Moj adlı bir restoranda yerel müzik eşliğinde yemeğimizi yedik.
Belgrad’da 2. gün
8. Nikola Tesla Müzesi
Kablosuz elektriğin mucidi Nikola Tesla’ya adanmış müzede kendisi tarafından yapılmış aletlerin çalışma modelleri, kişisel eşyaları ve eserleri sergileniyor.
Yine müzede Tesla’nın hayatını konu alan bir film oynatılıyor.
Zamanın ötesine geçen bir insan olan Nikola Tesla, insan zekasının doruklarındaki buluşlarına rağmen her daim mütevazi bir hayatı tercih etmiş.
700 buluşu ile en çok patente sahip kişi olarak tarihe geçmiş.
Taş Meydan’ın ilk kez taş ocağı olarak kullanıldığı Roma Dönemi’ne kadar uzanan bir geçmişi var.
Tüm eski binaların taşlarının buradan çıkartıldığı söylenmektedir.
2010–2011’de tüm park büyük bir yenilenmeden geçmiş.
Parkın içinde Ortodoks Kilisesi olan Aziz Mark Kilisesi var.
10. Aziz Mark Kilisesi
Kosova’daki Gracanica Manastırı’nın kilisesinin tasarımına dayanan bu devasa beş kubbeli kilise Krstik kardeşler tarafından Sırp-Bizans tarzında inşa edilmiş olup, 1940 yılında tamamlanmış.
1835’ten kalma eski bir kilisenin yıkıldığı yerde bulunan kilise, ülkenin en büyük kiliselerinden biri.
Güzergâhımız boyunca ilerlerken birçok güzel bina görüyoruz.
Sırbistan Parlamento Binası
Bir Vakıf Evi (Vuk Vakfı Evi)
Hoşumuza giden bu vakıf evinin girişi açıktı ve bahçesine girdik.
Çok hoş mimariye sahip bir banka binası
11. Terazije (Teras) Meydanı ve Caddesi
Belgrad’ın en ünlü oteli olan Hotel Moskva’nın ve tarihi çeşmenin önünde bulunan, adını Türkçe’den alan Terazije Meydanı. Meydanın önünden geçen aynı isimde caddesi de var. Bu caddenin devamında ünlü Knez Mihailova Caddesi geliyor.
Burası 19. yüzyılın ilk yarısında kentsel bir alan olarak şekillenmeye başladı. 1840’lı yıllarda Türk nüfusu ile karışık olan Belgrad yerleşim yerleri eski kale hendeği ile kuşatılmış olan bölge içinde yaşıyordu.
Prens Milos Obrenovic, şehir nüfusunu bu mevcut alanın dışına taşımak istemiş. Bugünkü Terazije Meydanı’na yeni evler ve dükkanlar yapılabilmesi için bu meydan çevresini yerleşime açmış ve halkı teşvik etmiş.
Meydanın ortasındaki çeşmenin bulunduğu yerde kentin su dağıtımı için 1840’larda Osmanlılar’ın inşa ettiği su kulesi vermiş.
12. Moskva Oteli
Burası; Rossiya Sarayı (Rosija Palas) olarak Rus İmparatorluğu’nun Sırp ekonomisine yaptığı katkı ile 1908’de açıldı.
Sırbistan Kralı I. Petro tarafından açılışı yapıldı ve üç gün sonra burada Kraliyet Sırp Ordusu’nun Kral Muhafızları tarafından bir konser verildi.
Sırp gazetesi buradan “Balkanlar’daki en pahalı ve en güzel Rus Evi” olarak bahsetti.
Saray aynı zamanda önemli bir siyasi hamleydi. Kral I. Petro ve başbakan Nikola Pasic’in Sırbistan’ın dış ve ekonomik politikalarını Rus İmparatorluğu’na çevirip, Avusturya-Macaristan’dan uzaklaşmasının bir göstergesiydi.
Otel; 1908’de Rossiya Palas kompleksinin içinde 36 odalı bir han iken sonunda tesisin tamamını kaplayacak şekilde genişledi. Ekim 1945’te Kızıl Ordu’nun Belgrad’ı Nazi kontrolünden kurtarmasının 1. yıl dönümünde yeniden açıldı. Adı da resmi olarak Hotel Moskva olarak değiştirildi.
2009-2010 yılları boyunca yeniden özelleştirilmesinden dört yıl sonra otel kapsamlı bir şekilde yenilemeden geçti.
Moskva Oteli’nin ününe ün katan ünlüler olmuş. Burada birçok ünlü kalmış. Albert Eistein, Robert De Niro, Jack Nicholson, Yaser Arafat, Alfred Hitchcock, Nikola Tesla, Orson Welles, Albert Camus, Maksim Gorki, İndira Gandhi, Michael Douglas ve Brad Pitt.
Otelde kalamasak da kafesine uğrayıp etraftaki havayı solumadan duramıyoruz.
Öğle yemeğini Zovicaj Restoranda yiyoruz.
13. Stefan Nemanja Heykeli
Belgrad’daki Sava Meydanı’nda, eski Ana Tren İstasyonu’nun önünde yer alıyor. Sırp Nemanjic Hanedanı’nın kurucusu Büyük Sırp Prensi Stefan Nemanja’ya adanmıştır. 2021’de inşa edildi. Anıt, Stefan Nemanja’yı sağ elinde bir kılıç, sol elinde ise Hilander Manastırı Tüzüğü tutarken asil kıyafetler içinde tasvir ediyor.
Sahil ve çevresinde biraz gezdik.
14. Knez Mihailova Caddesi
Belgrad’ın trafiğe kapalı en canlı alışveriş caddesi Knez Mihailova’nın bir ucu Kalemagdan’a diğer ucu ise Cumhuriyet Meydanı’na uzanıyor. Osmanlılar döneminde kale duvarları içerisinde kalıyormuş.
Sırbistan Prensi III. Mihailov’un adını taşıyan cadde, 20. yüzyılın başlarında Vlada Mitic’in bu lokasyonda ilk mağazayı açmasıyla birlikte Belgrad şehrinin alışveriş noktalarından biri haline gelmiş.
Akşam yine Skadarlija’dayız ve Velika Skadarlija Restoran’a gidiyoruz.
Belgrad’da 3. gün
Bugün günübirlik Karlofça ve Novi Sad turumuz vardı.
Akşam soluğu Skadarlija’da alıyoruz yinee.
Little Bay Restoran‘a gidiyoruz. Piyano ve eşlik eden ses sanatçıları ile leziz yemeklere sahip çok nezih bir mekan.
Belgrad’da 4. gün
Bugün dönüş günümüz. Öğlene kadar şehirde bir yere yetişme, görme telaşesi olmadan geziyoruz.
Öğle yemeğinde ise yine güzel, değişik bir restorana gidiyoruz.
Lorenzo and Kakalamba
İçeri girer girmez değişik ve renkli bir dekorasyon ile karşılaşıyoruz. Önce mekânı dolaşıp, bol bol fotoğraf çekip ardından masamıza oturuyoruz.
Buradaki grup arkadaşlarımız; tur sırasında tanıştığımız, çabucak kaynaştığımız, tur boyunca birçok yeri beraber gezdiğimiz, o kısacık anlarda çok samimi paylaşımlarda bulunduğumuz güzel insanlar. Bu şahane ekip ile birlikteliğimizden çok keyif aldık.