Szentendre

Szentendre Kasabası

Gülfem söylemeseydi böyle bir yerden haberim olmazdı. Sayesinde programa koyduk. Harika bir kasabaymış.

Nüfusu 27 bin olan kasaba, Budapeşte’nin 20 km kuzeyinde bulunuyor.

Szentendre’ye ulaşım oldukça kolay. Kırmızı metro-2’den Batthyany durağında indikten sonra, hemen metro istasyonunun içinden HEV (banliyö treni) durağına geçiş yapıyorsunuz. HEV ile H5 hattında 40 dakikalık bir yolculukla varılan son durak Szentendre. 10-30 dakikada bir tren kalkıyor.

Tarihi

Adı “Aziz Andrew” anlamına gelen sevimli küçük bir kasaba.

16. yüzyılın sonuna kadar Szentendre sadece küçük bir köymüş. Ancak yabancılar buraya yerleşince kaderi değişmiş.

17. yüzyılda Osmanlı akınlarından kaçan Sırplar buraya sığınmış. Sonrasında Habsburg yönetimi Ortodoks Sırplara tam bir din özgürlüğü vermiş. O zamanlar Macaristan’daki Protestanlara bu hak verilmemiş. Böylece olunca Sırplar kendi kiliselerini, evlerini inşa etmişler ve kasabaya eşsiz Balkan havasını katmışlar.

Sırpların ardından Hırvatlar, Slovaklar, Yunanlılar da kasabaya gelip yerleşmiş. Böylece geleneklerin, kültürlerin ve dinlerin buluştuğu bir yer haline gelmiş. Çeşitli dinlere ait çok sayıda tapınak inşa edilmiş. Szentendre tamamen yeni bir görünüm kazanmış.

20. yüzyılın başlarında, Sırplardan oluşan, bu birbirine sıkı sıkıya bağlı topluluk, ayrıldıktan 200 yıldan fazla bir süre sonra anayurtlarına toplu halde geri dönmüş.

Szentendre’nin keyifli konumu, 20. yüzyılın başlarında Budapeşte’den günübirlik gezicilerin ve ressamların ilgisini çekmeye başlamış. 1920’lerde burada bir sanatçı kolonisi kurulmuş. Kasaba, o zamandan beri sanatı ve sanatçılarıyla tanınıyor.

Birçok sanat galerisi ve müze açılmış. Szentendre sanatçıların şehri olarak da biliniyor.

Sanat ve sanatçıların ardından tabii turistler için de bir cazibe merkezi olmuş.

Szentendre tren istasyonundan eski şehir merkezine yaklaşık 10 dakikalık bir yürüme ile varıyoruz.

Kasabanın masalsı atmosferinde, arnavut kaldırımlı sokaklarında yürüyerek kasabayı keşfe çıkıyoruz.

Renkli boyalı dükkanlar ve evler karşılıyor bizi. Zamanın durduğu, kendi tarihini yaşatan bir kasaba ile karşı karşıyayız.

Sokaklar ve binalar tablo gibi.

Kasabada birçok hediyelik eşya dükkanı ve şirin kafeler var.

Lavantalı dondurma kasabanın meşhurlarından.

Dondurmamızı yiyip biraz gezindikten sonra fotoğraftaki “Langos” yazısını takip edeceğiz 🙂

Gülfem ve Aziz.

1. Fö Ter (Ana Meydan)

Szentendre’nin merkezi ve ana meydanı. Üçgen şeklindeki meydanın ortasında, pembe mermer kaidenin üzerindeki 18. yüzyıldan kalma Barok haç; bir veba anıtıdır.

Meydanın çevresindeki 18. ve 19. yüzyıldan kalma binaların çoğu Barok ve Rokoko mimarisine aittir ve çok iyi korunmuştur.

Bir zamanlar bu evlerin çoğu zengin Sırp tüccarlarına aitmiş.

Meydanda bir de tulumba var.

Meydanın çevresinde galeriler, hediyelik eşya satan dükkanlar ve şemsiyelerle süslenmiş renkli bir sokak bulunuyor.

2. Blagovestenska Kilisesi

Meydanda bulunan ve Szentendre’deki 9 kiliseden biri olan Barok-Rokoko tarzındaki Yunan-Ortodoks Blagovestenska Kilisesi, en iyi bilinenidir. Kilise Makedonyalı bir Yunan tüccar tarafından yaptırılmış.

3. Kale Tepesi (Castle Hill) ve Vaftizci Yahya Cemaati Kilisesi (Saint John the Baptist’s Parish Church)

Meydana yakın ara sokaklardan çıkılan bir tepecik. Bu alan aslında Orta çağdan kalma bir kalenin bulunduğu yermiş. Kale yıkılmış. Geriye kalan tek şey 13. yüzyıla ait Vaftizci Yahya kilisesi olmuş. Kilise, 1930’larda sanatçı kolonisinin üyeleri tarafından boyanmış ve çok sayıda güzel fresk yapılmış.

Kilisenin önü Kilise Meydanıdır.

Kale Tepesi’nin bir diğer güzelliği; Szentendre’nin orta kesimindeki çatıların ve çarpık evlerin güzel manzaralarını sunmasıdır.

Yunan Blagovestenska Kilisesi’nin renkli kubbesi de görülüyor.

Langos Yeme Zamanı

Kale tepesinden inerken o daracık sokaktaki langosçuya uğruyoruz: Alomlangos. Bu bizim “pişi”nin modifiye edilmiş Macar versiyonu.

Büyük bir pişinin ortasına ekşi krema ve üstüne kaşar rendesi koyuyorlar. Tadından yenmez.

Yine şehir sokaklarındayız.

Unicum

Macarların meşhur “unicum”u. Bir çeşit likör. Özellikle kahvenin yanına tavsiye ediyorlar.

Özellikle Osmanlı egemenliği altındayken tanıştıkları paprika adını verdikleri kırmızı acı biber, yörenin öne çıkan ürünlerinden ve ülke mutfağının simgelerinden. İplere dizilerek kurutulmuş biberler dükkanlara renk katmış.

Şirin mi şirin bir sokak çeşmesi.

4. Sezentendre’deki Tuna

Ve nehir kıyısına geçiyoruz. Nehir Tuna’nın bir kolunu oluşturuyor.

5. Szamoz Badem Ezmesi Müzesi Şekerleme (Szamos Marcipan Muzeum Cukraszda)

Szamos Badem Ezmesi Müzesi, yıllar içinde badem ezmesi kalıplama ve nefis şekerleme ürünleri yapma konusunda mükemmel bir beceri geliştiren pasta ustası Matyas Szamos tarafından 1930’larda kurulmuş.

Bugün hala ziyaret edilebilen bu dükkan, Szamos Marzipan Müzesi Şekerleme adı altında misafirlerini ağırlıyor. Üst katta Badem Ezmesi Müzesi var ve zemin katta daha da lezzetli envaiçeşit tatlılar bulunuyor.

Pasta spesiyaliteleri, onlarca farklı kek, tatlı ve bunlara eşlik eden kahve spesiyaliteleri mevcut.

Gezmek için bize en uygun müze burasıydı 🙂