Gezimizin 3. gününde, saat 17’ye kadar Petra’yı gezdik. Ardından Rum Vadisine doğru yola çıktık.
Rum Vadisi (Wadi Rum)
Petra’nın (Musa Vadisi) 115 km güneyinde ve Akabe’nin yaklaşık 70 km doğusunda yer alıyor. Korunan alan yaklaşık 74 hektarlık bir alanı kaplar.
Kumun kırmızımsı tonu, masif granit kaya yüzeyleri ve kumtaşı ovalarıyla bambaşka bir manzara sunuyor.
Ayrıca dünya üzerinde Mars deneyimi yaşatıyor.
UNESCO Dünya Mirası Alanları listesine bulunuyor. Ürdün’de hem doğal hem de kültürel mükemmellik kriterlerini karşılayan tek UNESCO Dünya Mirası Alanıdır.
Manzara o kadar harika ki “Ay Vadisi” olarak anılıyor.
Gelmeden önce Star Guide Camp’tan yerlerimizi ayırtmıştık. Vadiye girince kampı aradık ve hemen bizi karşılamaya geldiler. Kendi aracımızla onların aracını takip ederek tesise kadar geldik.
Büyük bir ilgiyle karşıladılar. Öncesinde akşam yemeği rezervasyonu yaptıramamıştık. Yemek bulup bulamayacağımız konusunda endişeliydim. İlk sorum akşam yemeği üzerine idi. Hazırlandığını söylediklerinde rahatladım.
Odalarımıza eşyalarımızı bıraktık. Odaların ön cephesinin neredeyse tamamı pencereydi. İçerisi çok temizdi. Geniş bir banyo bulunuyordu. Çok hoşumuza gitti.
Odaların önündeki koltuklarda birkaç dakika keyif yaptık.
Otel sahibimiz Muhammed bizi ortak alana davet etti. Bize kumda çay pişirmişler. İkram ettiler.
Etraftaki kayaların içlerine mumlar koymuşlar. Ortam harikaydı.
Günün yorgunluğunu atmanın dayanılmaz hafifliği içindeyiz. Çöl gezilerine bayılırım ben. Çölün sakinliği, sessizliği yine beni benden aldı.
Bu arada, daha önceden tesise bildirdiğimiz üzere ertesi sabah yapmak istediğimiz yarım günlük çölde cip turunu konuşup teyit ettik.
Bu arada Muhammed’i pek sevdik.
İzlediğim Vadi Rum videolarında kumda hazırlanan yemeklerine çok özenmiştim. Meğerse bizim tesiste de akşam yemeği o şekilde hazırlanıyormuş. Nasıl sevindiğimi anlatamam 🙂
Bu geleneksel bir Bedevi yemeği. Dökme demir tencerenin alt kısmına kuzu veya tavuk eti, üst kısmına patates, havuç gibi sebzeler konup kızgın kömür çukuruna gömülüyor. Ardından çöl kumu ile kaplanıyor. Yemek, toprak altında saatlerce ağır ağır pişiriliyor. Ve leziz bir yemek ortaya çıkıyor.
Güzel bir ritüel ile yemeği kumdan çıkardılar.
Yemek salonuna geçtik. Burası da çok temizdi. Açık büfe şeklinde, etin yanına pilav, çeşitli salata ve mezeler hazırlanmıştı.
Yemeğimizi yedikten sonra bir müddet dışarıda oturup yıldızları seyrederek muhabbet ettik.
Ertesi sabah, gezimizin 4. gününde güzel hazırlanmış bir kahvaltının ardından çölde cip turuna hazırız.
İki ciple gidiyoruz. Cip diyorum ama aslında arkası açık kamyonet benzeri araçlar. İçeride önde veya bank eklenmiş açık olan arka kısmında oturuluyor. Biz Nezahat ablayla açık kısımda oturmayı tercih ediyoruz. Daha sonra beyler de bize eşlik ediyor.
Muhammed’in amcası ve amca oğlu şoförümüz.
Umman, Dubai ve Fas’tan sonra bu 4. çöl deneyimim.
Burada kum kalınlığı daha az. Diğerlerinden farklı olarak kaya oluşumları var.
Bedevilerin hala yaşamlarını sürdürdükleri bu eşsiz çöl turunda çok çeşitli yerler göreceğiz.
Heybetli ve fotojenik kayalar.
Çilekeş develer..
Keçiler bile vardı.
1. Anfashieh Petroglifleri
Wadi Rum’un kültürel önemi, bölgede yapılan petroglifler, yazıtlar ve diğer arkeolojik buluntulardan oluşan koleksiyonundan gelir.
12 bin yıldan fazla bir süredir Wadi Rum’da yaşayan insanlar, arkalarında 25 binden fazla kaya oyma ve 20 bin yazıt ile izlerini bırakmışlardır.
Bir dağın yamacında Nebati döneminden kalma etkileyici petroglif yazıtlar görülüyor. Alfabenin bulunmasından önce insanların olayları anlatmak için şekiller kullanarak kayaya oyma yöntemi. Yazıtta deve kervanları ve av sahneleri bulunuyor.
Bir zamanlar Arap Yarımadası’nda yaşayan toplumlar arasındaki yaygın okuryazarlığa tanıklık ediyorlar.
2. Lawrence Evi
Bir İngiliz ajanı olan Lawrence, bu bölgede yaşamış ve Osmanlı zamanında Arap isyanının çıkmasını desteklemiş. Bu nedenle buraya Arabistanlı Lawrence Vadisi de deniliyor.
Evden geriye çok bir şey kalmamış.
3. Um Fruth Rock Bridge (Um Fruth Kaya Köprüsü)
Ürdün’e gelmeden önce fotoğraflarını görüp etkilendiğim, çıkışının zor olacağını hiç düşünmediğim köprü.
Wadi Rum’un en çok fotoğrafı çekilen yerlerinden biri. Köprü çöl tabanından yaklaşık 15 metre yüksekliktedir.
Bendeniz kusur kalmam. Çıktım tabii. Ama dik bir tırmanışı var.
Grubun geri kalanı manzarayı aşağıdan seyrettiler.
Muhammed’in kibar amca oğlu inişte son düzlükte beni karşıladı.
4. Mantar Kaya
Bu; doğal, şapkası düşecekmiş gibi tehlikeli görünen kaya çok şirindi.
Uzun yıllar içinde rüzgar ve yağmur, kayanın tabanındaki daha yumuşak tortul kaya katmanlarını aşındırarak kayayı bu şekle sokmuş.
5. Doğal boya
Kırmızı doğal boyanın olduğu bir bölgeye gittik. Muhammed’in amca oğlu hemen yanaklarımıza kalpleri oturttu.
Bizden önce gelenlerin izleri 🙂
6. Müthiş eko
Sonraki durağımızda yankı yapan bazı kaya oluşumlarının arasında durduk. Bir şey söyleyip sesleniyoruz. Yankımız 2 kere bizi tekrarlıyor. Bu Bedeviler her aktiviteyi cazip hale getirmeyi başarmışlar.
7. İnsan Başına Benzeyen Kaya
Doğa, sanatını her yerde gösteriyor.
Doğanın esprileri ile karşı karşıyayız.
8. Doğada Bitkilerden Sabun Üretimi
Geldiğimiz başka bir bölgede de rehberimiz etraftaki bitkileri topladı ve kaya üzerinde bir müddet ezdi.
Sonra avuç içinde ovaladı. İşte sonuç.
9. Mars ?
Gezegen mi değiştirdik?
Bölge; dünyada Mars yüzeyine en çok benzeyen yermiş. Bu nedenle The Last Days on Mars, The Martian, Mission to Mars, Red Planet gibi filmlere set olmuş. “Dünyadaki Mars” olarak ünlenen Rum Vadisi’ne batılı ülkeler başta olmak üzere dünyanın birçok yerinden ilgi artmış.
Marslı filminin yönetmeni Ridley Scott bölgeyi “Mars olabileceğine dair şimdiye kadar gördüğüm en iyi manzara” diyerek anlatıyor.
10. Taşıdığımız Kaya
Sanırım Sisifos Efsanesi’ni canlandırıyoruz 🙂
11. Çay İkramı
Yolda büyük bir çadıra uğruyoruz. Bize çay ikram ediyorlar.
Buradan amber sabunu ve misk parfümü alıyoruz.
Artık gitme vaktimiz geldi. Dönüş yoluna geçiyoruz.
Tesisten çok memnun kaldığımız için telefonunu yazıyorum.
Star Guide Camp : +962 7 7891 7542, +962 7 7528 8178
Hicaz Demir Yolu ve Tarihi Tren
Rum Vadisi’ne yaklaşık 5 km mesafede bulunuyor.
Osmanlı Döneminde en büyük projelerinden biri olan Hicaz Demiryolu II. Abdülhamid’in emriyle Şam ve Medine arasında 1900-1908 yıllarında inşa ettirilmiş.
1900’lerdeki stratejik hamlenin amacı; İmparatorluğun, bu bölge ile yakınlaşması ve güvenli bir hac yolunun sağlanmasıydı.
Arapları bağımsızlık için ayaklandırıp Osmanlılar’a karşı organize eden İngiliz ajanı Arabistanlı Lawrence ise sürekli olarak bu demiryolu hattını sabote etmiş.
Böylece Osmanlının güneydeki toprakları ile olan bağını koparmışlar.
Hicaz Demiryolu hattında yer alan Wadi Rum İstasyonu’nda şimdilerde Türk bayraklı bir tren bulunuyor.
Ve turistlerin uğradığı bir durak haline gelmiş.
Hatta grup fotoğrafımızı yabancı turistler çekti.
Saat 13 gibi Akabe’ye doğru yola çıkıyoruz.