Tahran

1. Gün: 26 Nisan 2019 Cuma

Gece uçak yolculuğu ile geçiyor.

2. Gün 27 Nisan 2019 Cumartesi

Gezimiz Tahran’dan başlıyor.

Tahran; İran’ın başkenti. Modern binalarla donatılmış bir şehir.

Şah Abbas, 1589’da Horasan’a sefer edip Özbek Abdül Munim Han’ı kovalamak isterken hastalanıp Tahran’da oldukça uzun süre kalmış. İlk ağaç dikme ve imar işleri de o zaman başlamış.

Kaç tane İran şahı niyetlenmişse de ilk olarak Kaçar Hanedanı’ndan Feth Ali Şah, Tahran’ı başkent ilan etmiş.

Eskilerde av mekanıymış. Birçok köşk varmış.

Sadabad Sarayı

Başkent Tahran’ın en kuzey bölgesinde Elbruz dağları eteklerinde bulunuyor. 3 bin dönümlük arazi üzerinde kurulmuş. 1800 dönümü orman ve bahçelere ayrılmış.

Kaçarlar tarafından 1018 yılında inşaatına başlanan bu kompleks, son Kaçar Şahı Ahmed Şah’ı deviren Rıza Han ile birlikte Pehlevi Hanedanı’nın yazlık sarayı olmuş. 

Bölge, İran İslam Cumhuriyeti ile birlikte müzeye dönüştürülmüş.

İçinde 18 saray var. 8’i müze. 

Komplekse giriş yapıp yemyeşil bir bahçede ilerlerken Millet Sarayı’nın önünde Şehname’deki Okçu Areş Kemangir’in heykeli karşılıyor bizi. Bir zamanlar ülkeler arasındaki sınır anlaşmazlıklarında, son anda savaşı önleyebilmek için böyle okçulardan yardım istenirmiş. Okçunun attığı okun ulaştığı son nokta ülkenin sınırı kabul edilirmiş. Efsaneye göre, sarayın bahçesinde heykeli bulunan kahraman, bir savaşta okunu en uzağa fırlatmak ve ülkesine birkaç karış fazla toprak kazandırabilmek için yayına öylesine asılmış ki ok yaydan fırladıktan sonra oracıkta can vermiş.

Millet Sarayı (Beyaz Saray)

5000 metrekare alanı ile Sadabat Sarayı’nın en büyük binası. Binanın planı İran ve Rus mimarlar tarafından tasarlanmış. Dış cephesi beyaz olduğu için “Beyaz Saray” olarak da anılıyor. Beyaz saraya giriş merdivenlerinin yanında Pehlevi döneminden geriye sadece çizmelerin kaldığı bir heykel parçası var.

Muhammed Rıza Şah ve eşi Farah Diba’nın yaz ikametgahı olan bu binada birçok oda bulunuyor. 

Yunan mitolojisindeki Herakles gibi, Firdevsi’nin Şehname eserindeki efsanevi kahraman Zaloğlu Rüstem’dir. Rüstem’in de başarmak zorunda kaldığı yedi işi vardır. İran’da bir işin zorluk derecesini anlatmak için “Rüstem’in işinden zor” denir. Sarayın giriş salonunun tavan süslemelerinde Rüstem’in kahramanlık hikayeleri resmedilmiş.  

Ayrıca çatı pencereleri ile aydınlanan salonda, İran-Bizans karışımı tarzda 4 sütun bulunuyor. 

Kabul salonu, yemek salonu, çalışma ve yatak odalarının bulunduğu sarayda odaların tavanları alçı süsleme ile kaplı. Zeminde büyük ve güzel İran halıları bulunuyor. Odaları süsleyen goblenler ve yatak örtüleri Fransa’dan ithal edilmiş.

Saraydan çıkıp Azadi Kulesi’ne doğru Tahran sokaklarında ilerlerken duvarlarda özenli graffitiler görmek mümkün. Savaşta kahramanlık gösterenlerin resimleri yapılmış. 

Azadi Kulesi/Meydanı (Özgürlük Kulesi)

Bu tesis aynı zamana önemli bir toplanma alanı. Bizim Taksim Meydanı gibi, politik görüş sergilemek isteyen gruplar protestolar için burada toplanıyor. 1979 devrimi sırasında halk sayısız kez protestolar için burada toplanmış.

Merdivenle veya asansörle yapının en üstüne çıkılabiliyor.

İran Ulusal Müzesi (Arkeoloji Müzesi) (Bastan Müzesi)

Ülkenin müze olarak düzenlenmiş ilk binasıdır. Büyük bir müze değil. Fransız mimar Andre Godard tarafından tasarlanan bina 1933-1936 yıllarında yapılmış. Pers geleneksel tuğla işçiliği, Sasani eyvan geleneği ve modern mimari birlikteliği ile girişi oldukça güzel.

Müzenin giriş kapısının üzerinde Kuran’daki “Gezin, dolaşın, eski insanların yaşadıklarını öğrenin” ayeti yazılmış.

M.Ö. 6 bin yılından bu yana bulunan eserleri barındırır. Deprem korkusu ile Persepolis’te bulunan bazı tarihi parçalar müzeye taşınmış.

Müzenin en güzel eserlerinden biri olan kabartma panelde Kral I. Darius (M.Ö. 521-486) tahtta otururken, arkasında oğlu Kserkes, karşısında Ferengir (tarihçi) görülmektedir. I. Darius otururken bile diğerlerinden daha yüksek gösterilmiştir. I. Darius’un elinde lotus çiçeği ve kutsal asayı tutmaktadır. Lotus çiçeği ve asa yalnızca imparatorlara ait özel eşyalardır. Ferengir’in kulağında küpe vardır. Küpe ve kolye de sadece önemli kişilerin takabilecekleri ziynet eşyalarıdır. Bir diğer ilginç detay da Ferengir’in, ağzından kötü söz çıkmaması veya konuşmaya başlamadan Kralı selamlayabilmesi için, eliyle ağzını kapatmasıdır.

Kral’la tarihçi arasında “Azer” yani “Kutsal Ateş” ve üzerlik görülmektedir. Üzerlik, İran’da hemen hemen tüm evlerde bulunur. Nazara karşı koruyuculuğunu inanılır.

Kserkes’in arkasındaki ölümsüzlerle kabartma tamamlanmaktadır.

Hammurabi yasalarının bulunduğu orijinal taş Paris Louvres Müzesi’ndedir. Tahran Arkeoloji Müzesi’nde ise bu taşın bir kopyası sergilenmektedir.

Bir diğer önemli eser de Büyük Kiros’un İlk İnsan Hakları Bildirgesi’nin yazılı olduğu silindirdir. İranlılar’ın en büyük gurur kaynaklarından biri de budur. Orijinali Londra’daki British Museum’da olan silindirin bir kopyası da New York Birleşmiş Milletler merkezindedir. Bildirge, kil tablet üzerine Babil çivi yazısı ile yazılmıştır.

Hükmetmek için savaşmayacağını ilan etmiş olan Büyük Kiros, diğer devletlere isterlerse imparatorluğuna katılma hakkını tanımıştı. Büyük Kiros, kölelik ve baskıya karşı çıkmış, mal ve mülke tazminat ödenmeden el konulmasını yasaklamış, dini ve etnik ayrılıklara son vermek için çağrıda bulunmuştu. Büyük Kiros ile birlikte özgürlük ve insan hakları kavramları dünyaya yayılmaya başlamıştır. Din ve inanışlara izin verilmiş, fethedilen ülkelerde geleneklere saygı gösterilmişti. Büyük Kiros, M.Ö. 529 yılında Babil’de esir düşmüş Yahudileri kurtarmakla kalmamış, ayrıca maddi destek sağlayarak tapınaklarını yeniden inşa edebilmeleri için Kudüs’e gitmelerine bile yardımcı olmuştu.

Büyük Kiros’tan sonra I. Darius döneminde Ahameniş hanedanının sınırları Akdeniz’den İndus Nehri ne kadar uzanacaktır. 23 farklı ırktan insan, başkenti Pasargad’da bulunan bir yönetim etrafında barış ve huzur içinde yaşamışlardı. Persler’i dünyanın dini ve kültürel hoşgörüye sahip ilk süper gücü olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır.

Darius Heykeli aşağıda. Elbisesinin sol taraftaki kısmında eski Pers, Elam ve Babil yazıları bulunuyor.

Duvarlardaki seramik insan kabartmalarında baş ayak oranı 16 eşit parçaya ayrılmıştır. Pers sanatçısı özenle 1/16 olan altın orana saygı göstermiştir. Pers sütün başlıklarında insan, aslan, boğa ve mitolojik Kartal başları kullanılmıştır.

Vitrinlerden birinde “Salt adam” veya “tuz adam”ı görüyoruz. Tuz adam, tuz madeninde çalışırken oluşan depremde çöken madende yüzyıllarca gömülü kalmış. 

Ulusal Mücevher Müzesi

Safeviler’den Pehleviler’e kadar tüm hanedanların kullandığı Kraliyet mücevherleri, el işçiliği olan takılar, değerli taşlardan oluşan parçaların sergilendiği bir müze. Dünyanın en zengin müzelerinden. Aslında tam anlamı ile müze değil. Merkez Bankasının kasasında bir bölüm. Dolayısı ile üst düzey bir korumaya sahip. Müze kapısı kalınlığı 40 cm. imiş.

Girişte cüzdan, cep telefonu dahil hiçbir şeyi yanınıza alamıyorsunuz. Sadece pasaportunuzu alabilirsiniz. Girmek için uzun kuyruklar oluyor. İki ayrı kuyruk vardı. İranlılar ve turistler olarak. İranlılar’ın kuyruğu hızlıca ilerlerken biz 1 saatten fazla sıra bekledik. Hatta kuyrukta beklemekten sıkılıp girmek istemeyen arkadaşlarımız oldu. Zor ikna ettik. Ama değdi mi derseniz sonuna kadar. Bu kadar çok mücevheri bir arada göreceğimi hiç tahmin etmemiştim. Kaşıkçı elması hiç kalır. Ülke bütçesini geçer herhalde hepsinin değeri. Özellikle gruptaki erkekler -ki mücevher fiyatlarını az çok bilirler- şaşkınlıklarını gizleyemediler. Müslüman bir ülkede böyle şaşa, böyle lükse gerek var mı? Tabii ki gerek yok. Hiçbir ülkede yok. Bu mücevherlerin parası ile kaç tane fabrika açılırmış. 

Neyse.

Taçlar, tahtlar, broşlar, süslü bıçak ve kalkanlar vs.. o kadar güzel, değerli ve çok sayıda ki.

Derya-i Nur Elması (Işığın denizi elması); 182 karatmış, Nadir Şah Tahtı, Elmaslı Taç, Tavus Kuşlu Taht bunlardan bazıları.

Bu kadar astonomik değeri olan mücevherler yüzyıllar boyunca hüküm süren hanedanlığa aitmiş. Muhammed Rıza Pehlevi’nin babası olan Rıza Pehlevi bunları 1937’de devlet malı yapmış. Bugün bu, Şah’ı sevenlerin, aslında Şah’ın ne kadar iyi ve vatansever bir adam olduğunu anlatmak için sıkça verdiği bir örnekmiş. Keza oğlu Muhammed Rıza Pehlevi ve eşi Farah Pehlevi’nin ülkeden kaçarken bunları götürmeye kalkmamaları da sevenleri tarafından övgü ile anlatılıyormuş. 

Müze Çarşamba, Perşembe ve Cuma hariç, her gün 14.00 – 16.30 arası açık.

Akşam Tahran’da Aramis Hotelde kalıyoruz.

3. Gün 28 Nisan 2019 Pazar

Gülistan Sarayı (Golestan Palace)

UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde yer alan saray, İran’da görülecek en estetik yerlerden biri kesinlikle. Fars sanatı, tarihi ve mimarisinin güzel bir örneği.

Saray, Tahran’daki en eski tarihi yapıdır.

Saray, bir zamanlar mücevher gibi parıldayan Tahran’ın Tarihi Kalesi’nden (Arg) geriye kalan tek şey. Bu tarihi Arg, I. Şah Tahmasb (1524-1576) (Şah İsmail’in oğlu) zamanında Safevi döneminde yapılmıştır.  Küçük bir saray ve seyirci odasından oluşuyordu. Artık mevcut olmayan bu yapılar bugünkü Gülistan sarayının temelini oluşturdu.

Kerim Han Zend zamanında yeniden inşa edilip saraya çevrilmiştir. 

Ardından Kaçarlar ve Pehleviler’in elinde değişik restorasyon ve ilaveler yapılmış.

Kaçar Krallığı zamanında Kraliyet Sarayı olarak kullanılmıştır. 

İran’ın başkenti Tahran’da bulunan tek İran UNESCO Dünya Mirası olan saray, Kaçar (MS 1789-1925) döneminin şaheseri olarak kabul edilir.

Pehleviler iktidara geldiğinde özellikle Nadir Şah’ın simgesi haline gelen sarayı yok etmek istemişler ama başarılı olamamışlar. Ancak restorasyon için görevlendirdikleri yabancı mimarlar sarayın ihtişamının bozulmasında rol oynamış.

16. yy’da hüküm süren Safevi Hanedanlığı döneminde dekorasyonda kullanılan ağırlıklı renk turkuazmış. 18-19. yüzyılda hüküm süren Kaçar Hanedanlığı, saraya kendi kraliyet renkleri olan sarı ve siyahı da ilave etmiş. 

Gülistan Sarayı kompleksi; saraylar, müzeler ve salonlar dahil 17 yapıdan oluşmaktadır. Bu kompleksin neredeyse tamamı, Kaçar krallarının 200 yıllık iktidarı sırasında ihtişamlı bir şekilde inşa edildi.

Bu saraylar taç giyme törenleri ve diğer önemli kutlamalar gibi birçok farklı olayda kullanıldı. Rıza Pehlevi ve oğlu Muhammed Rıza Pehlevi de burada taç giymişler.

Süslü bir geline benzeyen sarayda İran kraliyet sanatçıları; mimari, resim, taş oymacılığı, fayans işleme, sıva, ayna çalışması, ahşap işleri ve kafes çalışmalarındaki becerileri ile unutulmaz şaheserler yaratmıştır. 

Mermer Taht Terası

Avluda gezerken havuzlu bahçede karşımıza çıkan ilk yapıdır. 

1806 yılında yapılmıştır. Resimler, mermer oymalar, çini, kafes pencerelerle süslenmiş bir teras. Terasın (eyvan) ortasında yer alan taht, Yezd’in ünlü sarı mermerinden yapılmıştır. Şahlar burada resmi törenleri izlerlermiş. 

Kerim Han Terası

Aynı binanın sağ köşesinde Kerim Han Terası var. Bu terasta mermer bir çeşme varmış. Sonraları çeşme çıkarılır ve Nasırettin Şah’ın mermer mezar taşı buraya getirilir. 

Sarayda; Selamlama, Taç Giyme, Aynalı ve Fildişi Salonları var. 

Selam Salonu (Resepsiyon Salonu, Talar Salam)

Selam Salonu, ortasındaki büyük halı ve etrafında misafirler için ayrılan divanlar ile İran şahlarının misafirlere karşı olan gösterişini de simgelemekte. Bu salon aynalarla ve gösterişli avizeler ile süslenmiş. Avizelerin çoğu Avrupa’dan getirtilmiş. Nadir Şah’a yurtdışı seyahatlerinde takdim edilen hediyeler de salona yerleştirilmiş. Zeminler mozaikle kaplanmıştır.

Aslında bir müze olarak tasarlanmıştır. İran’ın ünlü Mücevherli Tavuskuşu Tahtı’nın, Merkez Bankası’ndaki Kraliyet mücevherleri koleksiyonuna taşınmasından sonra bu salon, kralın huzurunda özel resepsiyonlar için kullanılmış. 

Nadir Şah’ın mumya heykeli de bulunuyor. 49 yıl tahtta kalan Şah, Avrupaya’yı ziyaret eden ilk yönetici. Bu geziler nedeniyle Batı mimarisinden etkilenen ilk İran Kralı’dır.

Ayna Salonu

Bu nispeten küçük salon, olağanüstü ayna çalışmasıyla ünlüdür.

Fildişi Salon

Güneşin İşareti

Bir de Tahran’da güneşin ilk doğduğu yer kabul edilen Güneş binası. Kompleksin en yüksek binası olan yapı, İran mimarisinin Avrupa unsurlarıyla harmanlandığını açıkça görebileceğiniz eserlerdendir.

Taretlerle kaplı iki eş kule ile inşa edilen bina, vitray pencereler ve zarif kemerler ile süslenmiş bir cepheye sahip.

 Rüzgar Kuleleri Binası (Emarat Badgir)

Her köşede mavi, sarı ve siyah sırlı çiniler ve altın kubbe ile kaplı uzun bir rüzgar kulesi vardır. Bu kulelerden gelen rüzgar, yaz odasını, salonu ve odaları soğutur.

REY

Tahran’a 25 km mesafede buluna Rey; İran’daki en önemli Ortaçağ şehirlerinden birisidir. Şehrin kuruluşu M.Ö. üçüncü bin yıla kadar gitmektedir.

Selçuk Bey’in torunu, Büyük Selçuklu Devleti’nin kurucusu Tuğrul Bey, Rey şehrini başkent yapmıştır.

Dünyanın Gelini: Rey Şehri geçmişte böyle adlandırılırmış.

Tuğrul Bey Kümbeti: Hem anıt mezar, hem saat

Tuğrul Bey için 12. yüzyılda yapılan mezardır. Yapı, gerek içinde bulundurduğu sultan mezarları gerekse mimari yapısı ile Büyük Selçuklu tarih ve sanatında önemli bir yer tutmaktadır.

Giriş kapısı İran geleneklerine göre tasarlanmış. Kapıya asılı iki tokmaktan ince sesli olanı kadınlar, kalın sesli olanı erkekler çalıyor. Böylece gelenin erkek mi kadın mı olduğu biliniyor. Bize kapıyı, son derece mütevazi İranlı türbedar Kasım Gamberi açıyor. “Büyük İran’dan büyük Türkiye’ye selam olsun” diye başlıyor konuşmasına. Savaşların olmaması için dua ediyor ve heyecanla tanıtımına başlıyor.

20 metre yüksekliğindeki kümbet oldukça sağlam yapılmış ve ihtişamlı görünüyor. Tuğladan yapılmış eserde ara harcın içinde yumurta beyazı, taş tozu, kireç, kömür ve deve tüyü bulunuyormuş.

Mühendislik harikası yapı aynı zamanda bir güneş saati. 24 dikey açıda çokgen duvarlarla çevreleniyor. Güneşin doğumundan sonra kuzey kapısından sola doğru sayıldığında güneş ışınlarının son düştüğü duvar ve onun komşu duvarı saat ve dakikaları bildiriyor.

Kümbetin içine girdiğimizde çokgen dış duvarlarının aksine içi dairesel şekilde imar edilmiş. Yukarıda çatısı açık. İçeride yine kusursuz bir akustik özelliğine şahit oluyoruz. Kümbetin tam ortasında durulup ses çıkarıldığında, mesela el şıklatıldığında muazzam bir yankı ile güçlü bir ses duyuluyor.

Kümbetin özellikleri bitmiyor. Kuzey kapısının altından yukarı doğru bakıldığında gizli bir aslan silueti izleniyor.