27-29 2018 Ekim’de Türk Kültür ve Sanat Derneği olarak bir gezi etkinliği daha yapıyoruz.
Gölyazı, Tirilye, Mudanya ve Bursa’yı gezeceğiz.
Gölyazı
Gece 1.00’de İzmir’den yola revan oluyoruz. Yolda verdiğimiz ufak ihtiyaç molaları haricinde ilk durağımız Gölyazı.
(Bu gezide gittiğimiz yerlere son dört sene içinde üç sefer daha geldiğim için bazı fotoğraflar önceki yıllara ait olacak.)
Evet sabah 7 gibi Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı, Uluabat gölünün kıyısında uzanan Gölyazı’dayız.
(@bursa.com.tr ‘den alıntı fotoğraf)
TripAdvisor sitesinde 5 üzerinden 5 puanla değerlendirilen “Gönül Sofrası” restoran ve kahvaltı mekanına geliyoruz. Mekan sahipleri, hava daha aydınlanmamış olmasına rağmen, ricamız üzerine söz verdikleri saatte mükellef kahvaltı masaları ile karşılıyorlar bizleri. Kahvaltımızı edip güzel peynirlerinden de satın aldıktan sonra bölgeyi gezmeye başlıyoruz.
Burası 2600 yıllık tarihe sahip, Avrupa’nın en güzel 30 kasabası içine girmiş eski bir Rum kasabası. Apollon Krallığı’nın da başkentliğini yapmış.
Köyün dokusuna zarar vermemek için olsa gerek köyün dışında belli bir yerden sonra taşıt sokmuyorlar. Köye, belediyenin ücretsiz otobüsleri ile ulaşım sağlanıyor.
Gölyazı’nın kara ve ada tarafı var. Aslında tam olarak ada değil. İnce bir karayolu ile ada diğer yakaya bağlanmış. Ada; bağlantı yolu ve görünümü ile Karadağ’daki Stevi Stefan adasının ikizi gibi.
Ada tarafına geçmeden önce ilk durağımız bir kilise.
Panteleimon Kilisesi
19. yüzyıl sonlarında yapıldığı düşünülen Rum Ortodoks Kilisesi. Mübedeleye kadar ibadet mekanı olarak kullanılmış. Bir müddet kendi kaderine bırakılan Kilise 2014 yılındaki restorasyondan sonra Kültürevi olarak ziyarete açılmış.
Bağlantı yolunun başında bulunan Ağlayan Çınar Ağacı’na geliyoruz.
Ağlayan Çınar Ağacı
Tabii isminden de belli hüzünlü bir aşk hikayesi var bu 750 yıllık çınarın. Önündeki tabelada yazıyor. Ve bilinmesi için kendisine gelinmesini istiyor.
Çok büyük bir kovuğu var. Bu seferki gidişimizde önünü kapatıp korumaya almışlar.
Gezi ekibimizle.
(Eylül 2016. Havalar daha güzeldi.)
Halk balıkçılık ve turizm ile geçimini sağlıyor.
(Ekim 2016)
Bağlantı yolundan yaya olarak geçerek ada kısmına varıyoruz. Ve dar sokaklarında bir kısmı restore edilmiş eski Rum evlerini seyrederek geziyoruz.
Renkli bir ekibiz.
Göl kıyısında bazıları süslenmiş pek çok sandal dizili.
Bu sandalın stant numarası bile var.
Çok uygun fiyatlarla motorlu sandallarla gölü gezebiliyorsunuz.
Hava pek uygun olmadığından bu sefer sandal gezisi yapamadık.
Ama daha önceki gezilerimde bu şansım olmuştu.
(Ekim 2015. Arkadaşım Olcay’la Gölyazı’ya ilk gelişim)
Daha sonraki iki seferde de bu pala bıyıklı, güzel gönüllü amcanın sandalına bindim. Galiba Ahmet’ti adı.
(Eylül 2016)
Uluabat Gölü oldukça sığ. En derin yeri 4 metre imiş. Türkiye’nin en geniş nilüfer yataklarına sahip. Haziran ağustos arası çiçeklerinin açtığı dönem. Aklınızda olsun.
Kayıkla gezerken evleri seyretmek daha zevkli tabii.
Evlenecek çift de koşup gelmiş.
Sonbaharın güzellikleri. Bu seferki gelişimde Saltanat kayıkları da vardı.
Burada bolca göçmen kuş bulunuyor. Sokak direkleri üzerinde yuvaları var. Daha önce nisan ayında geldiğimde leyleklerin tak tak sesleri hakimdi köye.
Bir de burada ne yapmadan dönmeyin! Kavun içinde dondurma yemeden 🙂