Kordoba
4. Gün: 5 Nisan 2017 Çarşamba
Sevilla ve Granada ile birlikte Endülüs’ün üç büyük şehrinden biridir. Turistler buraya ünlü Kurtuba camisi için gelmektedir ancak Kurtuba bundan çok daha fazlasıdır.
I. Abdurrahman yönetiminde Mağribi İspanya’nın başkenti olmuş.
Avrupalı seyyahlara göre “arzın incisi” dedikleri Kurtuba’da 70 kütüphane, 300 den fazla hamam varmış. Şehrin kitap sevgisi dillere destanmış. Fransa’da krallık kütüphanesinde 900 civarında kitap bulunurken buradaki kütüphanelerde yarım milyondan fazla kitap vardı. Astronomi bilgisi Avrupa’nın diğer bölgelerinden üstündü. Astronomi ile karmaşık bir işlem olan Mekke’nin yönünü saptayabiliyorlardı. Yunanlılar tarafından icat edilen Usturlab (sekstant) aletini geliştirmişler. (Özbekistan gezimiz sırasında Uluğ Bey’in bu konudaki çalışmalarını öğrenmiştik). Bu gelişme deniz yolculuğunun ilerlemesi ve dünya çapında keşifler yapılmasını sağlamış.
Özellikle hastanelerinde yapılan ameliyatlar Avrupa’dan 400 yıl öndeydi. Ünlü Ebul Kasım kırk yılını “Tıp Ansiklopedisi” isimli eserini yazmaya harcamış.
Tarım kiralama sistemini getirerek toprak kavgalarının önüne geçmişler.
2 mil boyunca sokaklarını aydınlatan sokak lambaları ilk olarak bu şehirde kullanılmış.
Yine Avrupa’nın ilk üniversitesi burada açılmış.
912’de III. Abdurrahman halifeliğini ilan etmiş burada.
Bilgi, kültür ve gücün birlikteliği Kurtuba’yı batı dünyasının merkezi yapmış.
Rönesans’ın gerçekleşmesinde Müslüman düşünürlerin rolünün büyük olduğu bilinir. Orta çağda Avrupa’nın içlerinde kilisenin hakimiyeti sürerken İber yarımadasındaki İslam toprakları bir bilim merkezi haline gelmişti. Antik Yunan döneminde felsefe alanında yapılan birçok çalışma da Müslüman düşünürler tarafından incelendi ve çevirisi yapıldı. Bu düşünürlerin en önemlilerinden biri Kordoba doğumlu İbn-i Rüşd’dü. Aristo’nun hemen tüm yapıtlarını inceleyen İbn-i Rüşd’ün çalışmaları, 12. yüzyılda Latinceye çevrildi. Batı dünyası bu sayede Antik Yunan felsefesinin önemli bir bölümünü yeniden keşfetti.
İlber Ortaylı: “Endülüs İbn-i Arabi’yi çıkaracak kadar mistikti. Tasavvufun öncüsüydü. Ama bir tarafı ile bütün dinleri ve adetleri inceleyecek ve öğrenecek kadar da açıktı. Bu toplum İbn-i Rüşd’ü ve Yahudi bilgin, düşünür Maimonides’i aynı şehirde, Romalı Seneca’nın Kurtuba’sında ortaya çıkarmıştır. Üç dinin mensuplarının bu derecede verimli bir biçimde kaynaştığı başka bir dönem ve yer görülemez.”
Evet bu kadar giriş bilgisi şimdilik yeter:)
Sabah Granada’dan Kurtuba’ya doğru yola çıkıyoruz. 160 kilometrelik bir mesafe. Şehre gelince merkeze yakın bir yerde arabayı otoparka bırakıp buradan merkeze doğru “San Basilio” isimli mahalledeki beyaz-sarı, beyaz-mavi badanalı evler bulunan dar sokaklardan geçerek ilerliyoruz.
Eczanenin duvarındaki mozaiklerde Müslüman tipler.
1. Kurtuba Cami (La Mezquita)
Eskiden burada pagan tapınağı varmış. Üzerine Hristiyan kilisesi inşa edilmiş. Müslümanların gelişi ile camiye çevrilmiş. Avrupa’da mimarisi ile tek olan bu caminin temelleri 786 yılında I. Abdurrahman tarafından atıldı. Daha sonra 200 yıllık dönemde II. Abdurrahman, III. Abdurrahman, II. Hakem camiye orjinalinden altta kalmayacak güzellikte ilaveler yaptırmış. Her lider kendi otoritesini ve gücünü göstermek istemiş. Tabii artan müslüman cemaati de göz ardı etmemek lazım.
Kurtuba cami, Kurtuba’nın Endülüs’ün başkenti olması sebebi ile devletin de merkez camisi kabul edilirdi. Devlet başkanları yönetimsel kararları burada alır ve halka duyururdu. Aynı zamanda üniversite idi. Dini ve müspet ilimlerde eğitim yapılırdı.
(Giriş ücreti 10 euro).
Cami dört futbol sahası büyüklüğünde bir alana oturuyor. Portakal ağaçlarının bulunduğu avluda ( Patio de los Naranjos) Müslümanlar zamanında abdest almak için şadırvan bulunurken burası daha sonraları fıskiyeli havuza çevrilmiş.
Oniks, mermer, granitten devşirme malzeme ile yapılan 863 adet sütunu ile en fazla sütuna sahip olma ünvanını taşıyan camide bu görüntü ile Suriye’deki vahalar ve palmiye ağaçlarının hatırlatılması istenmiş. Mağribiler binalarını yaparken halihazırdaki arkeolojik unsurları ödünç almak, uyarlamak ve geliştirmek konusunda oldukça özgür davranmış. Sütunların üzerindeki kırmızı beyaz çizgili at nalı kemerler, Vizigotların kilise tasarımında kullandıkları bir modelden alınmıştır ve sütunların güzelliğini tamamlamaktadır. Çift kemerli yapı da ilk defa burada kullanılmış. Art arda tekrarlanan bu sütunlar ormanı sonsuzluk duygusunu veriyor aynı zamanda. Deniz kabuğu şeklindeki girintiler farklı bir akustik sağlıyor.
Cami yapıldığında buradaki kemerli yollar tamamen açıkmış. Giriş ve çıkış bu yollarla sağlanıyormuş. Hristiyanlar döneminde 19 adet olan bu girişler, ortamı karartmak için kapanmış ve üç giriş bırakılmış.
Şimdi kullanılmayan giriş kapısının dışarıdan görünümü.
Koridorların Lübnan sedirinden yapılmış ahşap tavan bezemeleri göz alıcı.
Mihrap
Caminin mihrabı II. Hakem dönemindeki genişletmeler sırasında yapılmış. Mihrap bu camide ilginç olarak oda şeklinde. En güzel mihrap olarak biliniyor.
Mihrap üzerindeki ve tavanındaki mozaikler İstanbul’dan gelmiş. II. Hakem’le ilişkileri iyi olan devrin Bizans İmparatoru Nikeforos, gemilerle 320 ton cam parçasını mozaik işçisi ustalarla birlikte Kurtuba’ya göndermiş.
Altıgen zeminli odada köşe duvarlar at nalı şeklinde süslenmiş.
Altın varak bol miktarda kullanılmış. İstiridye şeklindeki kubbe çiçek ve bitki motifleri ile bezeli. Kasnakları kufi yazılarla süslenmiş.
Mihrabın iki tarafında bronz kapılı iki oda var. Beytül mal ve Sebat odası. Halifenin ve ileri gelenlerin namaz kıldığı yer. Bizdeki hünkar mahfili gibi.
İspanyollar Kurtuba’yı tekrar ele geçirdikten sonra camiyi katedrale çevirmişler. V. Carlos’un izniyle caminin ortasına Katedrali kondurmuşlar. Bunun için mihraba paralel 6 koridoru kullanmışlar. Birçok sütunu yıkmışlar. Tavandaki ahşapları taş ile değiştirmişler.
Koro bölümü.
Caminin sadeliği içindeki muhteşem görüntüsünden uzak bir yapı.
Rivayet odur ki V. Carlos inşa edilen kiliseyi gördüğünde yaptığından pişman olmuş. Kilise, Kurtuba Camisi’nde izlenen sonsuzluk hissini bir miktar hasara uğratmış tabii.
Ancak hayran oldukları bu yapının mihrabının olduğu asıl cami kısmına dokunmamışlar ve katedral yerine cami katedral demeyi tercih etmişler.
Caminin yan duvarı boyunca 36 kadar küçük şapel bulunuyor. Hepsi demir parmaklıklı. Nedeni ise Napolyon ordularının işgali sırasında burada bulunan değerli mücevher ve eserlerin yağmalanmasını engellemek içinmiş.
Çan Kulesi
1593 yılında cami minaresi yıkılıp enkazı üzerine 93 metre yüksekliğinde çan kulesi yapılmış.
(Giriş 2 euro).
Kuleden şehir manzarası
En tepedeki büyük çan
Kurtuba camisi şehirden geçen Guadalquivir nehrinin kıyısında bulunuyor. Şimdi nehir kıyısına geçiyoruz.
2. San Rafael Zafer Heykeli
Önünde de yunus heykeli.
Bazen böyle poz veresim geliyor:)
3. Roma Köprüsü (Puento Romano)
Guadalquivir Nehri boyunca uzanan köprü sade ama ihtişamlı görünümde. İlk olarak 1. yüzyılda Romalılar tarafından yapılan köprü defalarca restore edilmiş.
Karşı taraftaki kale de şehri koruma amaçlı yapılmış.
4. Puerta del Puente (Köprü Kapısı)
Kurtuba cami tarafında ise 1571 yılında yapılmış şehrin giriş kapısı bulunuyor.
5. Alcazar de los Reyes Cristianos (Alkazar Sarayı)
(Giriş 4,5 euro).
14. yüzyılda yapılmıştır. Günümüzde Roma lahit ve mozaiklerinin sergilendiği bir müze.
Bahçesi El Hamra Sarayını andırıyor. Arapların getirdiği havuz, sulama, fıskiye sistemi Hristiyanlar tarafından da muhafaza edilmiş.
Biraz da “La Juderia” isimli eski Yahudi mahallesinde dolanıyoruz. Küçük kafeler, restoranlar ve hediyelik eşya dükkanlarının bulunduğu sokaklar cıvıl cıvıl.
Kiraladığımız arabayı firmaya bırakıyoruz. Ardından saat 19’da Valensiya’ya gitmek üzere trenimize biniyoruz. (80 euro).
1984 unesco
san rafael zafer meydanı yunus çeşmesi