2-7 Nisan 2017 tarihinde İspanya’ya bir gezi yapıyoruz. Programımızda; Endülüs Bölgesi ve Barcelona var.
Program şöyle:
Malaga: Yarım gün
Sevilla: 1 gün
Granada: 1,5 gün (El Hamra geziliyor)
Kordoba: 1 gün
Valensiya: Yarım gün
Barselona: 2,5 gün
Endülüs’e Gitmeden Önce
İspanya’nın Endülüs bölgesindeki başlıca turistik ve aşina olduğumuz şehirler; Granada, Sevilla, Ronda, Cediz, Kordoba’dır.
Endülüs bölgesinin yapısı, mimarisi İspanya’nın diğer bölgelerinden farklıdır. Ancak diğer bölgelerde de Müslümanlar’dan sonra uygulanan mimaride Mağribiler’in etkisi görülür.
Biraz Tarih
İber yarımadası eskiden beri birçok büyük devlete vatan olmuş. M.Ö. Fenikeliler, daha sonra Grekler, Romalılar ve Vandallar, Vizigotlar gibi barbar Germen kavimleri buraya yerleşmişler.
711’de Emevi Orduları Komutanı Tarık bin Ziyad daha sonra kendi adını alacak olan Cebelitarık Boğazı’ndan geçip İber Yarımadası’na geliyor. İnanılmaz bir fetih süreci başlıyor.
Bu yıllarda bölgede birleşik bir İspanya yok. Ülkede güç oyunları oynayan, komşularıyla küs küçük krallıklardan oluşan bir kargaşa hakim. Sadece 4 yılda tüm İspanya Müslümanlar tarafından fethediliyor.
Müslümanlar geldikleri ülkeye o dönem bölgenin hakimi Cermen kavimlerine atfen “Vandalların Ülkesi” anlamında “Endülüs” adını veriyor.
Emevi Hükümdarı Abdurrahman “Endülüs Emevi Devleti”ni kuruyor.
Batılıların tabiri ile “Mağribiler” burada zengin ve güçlü bir medeniyet kurdular. Yenilikçi, duygusal ve entellektüel bir İslam medeniyeti. Bu medeniyet yıllar boyunca Avrupa’yı etkiledi. 711-1492 yılları arasında var olan bu dönem “Fetih Devri” yani “Conquista” olarak adlandırılır.
Araplar sıcak ve yaşanası zor bölgelerinden, zengin ve verimli bu topraklara geldiklerinde buraya aklı getirdiler.
Araplar burada büyük bir medeniyet kurdu. Tarımı geliştirdiler, yüksek su teknolojileri sayesinde bölgenin çölleşmiş büyük topraklarını kurtardılar.
Mimarileri ile günümüzde de ihtişamını koruyan eserler yaptılar.
Yeni aydın yöneticiler hem Hristiyanlar’a hem de Yahudiler’e ticaret ve din özgürlüğü tanıdı. (694 yılında Vizigotlar Yahudileri toptan köle statüsüne geçirmişlerdi).
MEDENİYETin arkasındaki SIR budur.
Endülüs zaman diliminde İspanya’da her yerde Müslüman bulunuyordu. Buranın eski halkı Latin kültüründen ve dilinden uzaklaşıp, Araplaştı. Büyük topluluklar halinde İslam’ı seçtiler. Sadece din için değil, refah, sosyal yapı ve entellektüel açıdan yüksek seviyede bir medeniyet olduğu için. Sevilla Piskoposu İzidor, “Pater noster duasını Latince okumaktan aciz gençlerimiz, Arap edebiyatını şerh ediyor ve Kur’an’ı öğrenebiliyorlar” diye yakınıyordu.
Daha sonraki yıllarda Araplar kendi aralarında bölündüler. Emirlikler, şehir devletler oluştu. Hristiyanlarla savaşmamak için onlara yaklaşık bir yüzyıl haraç ödendi. Haçlı seferleri başladı. Şehir devletler bir bir yağmalandı.
1236’da Kurtuba (Kordoba) düştü.
Ardından Valensia ve Sevilla.
Bu savaşlar sırasında Müslümanlar’a karşı zaferler kazanan ve bu yüzden İspanyolların çok sevdiği bir şövalye var. Adı Guzman el Bueno. İzlediğim bir belgeselde Bettary Hughes bu şövalyenin ailesinden bir üye ile röportaj yapıyordu. Ailenin o dönemlerden bugüne çok geniş bir arşivi var. Bu aile üyesi arşivleri incelediğinde Boeno’nun yani atalarının Faslı bir Müslüman olduğunu keşfetmiş.
1250’de sadece Gırnata (Granada) Emirliği ayakta kalmıştı. Dağlar, büyük gözetleme kuleleri ve kaleler sayesinde 70 bin Müslüman 200 sene daha şehri savunmayı başardı.
Ülkenin geri kalanı batıda Kastilya, doğuda Aragon arasında paylaşılmıştı. Kastilya Kraliçesi İsabel ile Aragon veliahtı Ferdinand evlendiğinde iki güçlü krallık ve Katolik hanedan birleştirilmiş oldu.
Gırnata, İsabel’in birleşik krallık fikrine engel oluyordu. 1492’de bir yıl boyunca işgal edilen Gırnata nihayetinde alındı. Karı koca, özel olarak diktirilmiş süslü Mağribi kıyafetlerini giyip şatafatlı bir törenle El Hamra’ya girdiler ve şehrin anahtarını Emir Ebu Abdullah’tan aldılar. Ve bu döneme “Yeniden Fetih” anlamında “Reconquista” dediler. Bu; herkesin yeniden “gerçekten inanmış” dindarlara dönüştürülmesi çabası idi.
700 yıl boyunca medeniyetin zirvesinde olan bir toplumun varlığı sona ermiş oldu.
Koyu bir Katolik Hristiyan olan Kraliçe İsabel tam bir Müslüman düşmanıydı. Yıkanmadığı için tarihte kirli İsabel olarak de biliniyor. Yıkanmama nedeni olarak; dini nedenler söylendiği gibi, “İspanya’daki tüm Müslümanlar öldürülünceye kadar yıkanmayacağım” rivayeti de gösteriliyor.
Nitekim Müslümanlar’ın varlığına dair bütün deliller yok edilmeye başlanıyor. 1 milyon kitap yakılıyor.
İsabel aynı zamanda Şarlken’in (V. Karl: Kutsal Roma İmparatoru, İspanya Kralı, Habsburg Hollandası Lordu ve Burgonya Kontu) anneannesi.
İsabel kendini, İslam’ın batı ile bağ kurmasını engellemeye adamış. Kontrolü sağladıktan birkaç yıl sonra Avrupa’nın gördüğü en etkili din kontrol organizasyonunu kuruyor: Engizisyon
Müslüman ve Yahudiler din değiştirmeye, ülkeyi terk etmeye zorlandılar. Ya da cezalandırılmaya. Hapse atıldılar ya da meydanlarda yakıldılar. Evleri, işleri ellerinden alındı. 300 bin Müslüman yargılanıp sürgün edildi. Müslümanlar’ın çoğu Kuzey Afrika’ya iltica etti. Yahudiler’in bir kısmı da II. Beyazıd’ın buraya gönderdiği kurtarma gemileri ile alınıp, Osmanlı topraklarına getirilerek kurtarıldı.
Bu tam anlamıyla etnik bir temizlikti.
(İsabel’in tüm çocukları ve torunları o hayattayken vefat ediyor. Yaşayan tek kızı var. O da deli. Belki de yaptıklarının bedelini ödüyordu.)
Engizisyon mahkemelerinin uygun gördüğü kurallara yeterince uymayan Hristiyanlar da bir süre işkencelere maruz kaldılar.
Yeniden Fetih ile tüm Yahudilerin mallarına el koyan Kraliçe bu paralar ile sömürgeler bulmak için Kristof Kolomb’un keşiflerine destek oldu. Böylelikle İspanya 16. ve 17. yüzyılda sömürgecilik ile dünyada söz sahibi olmuştur.
(1898’de ise Amerika’daki son kolonileri olan Küba’yı kaybettiler.)
İspanya’nın Müslümanlar ile sorunlu ilişkisi 20. yüzyıla kadar devam etti. Diktatör Franko kendine göre bir İspanya tarihi icat etti. Franco’ya göre bu dönem tarihsel devamlılığı kesintiye uğratıyordu ve unutulmalıydı. Tüm Endülüs tarihi; Vizigotik dönemden Katolik Krallara kadar olan sürenin önemsiz bir kısmı olarak açıklandı.
Ancak günümüzde tarihçiler sayesinde Müslümanlığın İspanya üzerine sosyal etkileri anlaşılmaya ve kabullenilmeye başlanıyor gibi.
Evet, reconquista’da kazananlar İslami kültürel mirası kökten yok etmeye veya onlar üzerinden kendi otoritelerini kurmaya kalkışmışlar. Bunlara en iyi örnek Kordoba’daki caminin ortasına yerleştirilmiş olan katedral ve El Hamra Sarayı’nın çevresinde El Hamra ile uyumsuz duran V. Charles’ın (Carlos, Şarlken) Rönesans sarayı gösterilebilir.
Ülke tarihleri inişli çıkışlı olabiliyor.
İspanya, I ve II. Dünya Savaşı arasında kötü bir iç savaş yaşamış ve ardından bu savaşın galibi General Franco’nun kurduğu ve o ölünceye kadar 36 yıl sürmüş olan bir diktatörlüğe katlanmak zorunda kalmıştır. Üstelik, tarihe “son faşist diktatör” olarak geçen Franco, savaş sırasında Hitler ve Mussolini’ye destek olduğu için ülke savaştan sonra da epey zor günler geçirmiştir.
İspanya da pek çok diğer dünya ülkesi gibi günahıyla sevabıyla karışık bir tarihi geçmişin mirasını sırtında taşıyor.
İspanya, 1975’ten beri demokratik bir cumhuriyet. Barış içinde yaşama gayreti içinde medeni bir devlet olarak ayakta.
Ve şimdilerde İspanyollar, Endülüs mirasının bu denli zengin oluşunu, İspanya Müslümanları’nın oynadığı role borçlu olduğunu kavramış gibiler. Eskiden yıkılan, depo olarak kullanılan İslam eserleri restore edilmiş ve turizmin hizmetine açılmış durumda.