Kiev’den trenle geldiğimiz şehre sabah varıyoruz. Şehrin ana meydanında olan otelimize bavulumuzu bırakıp bir kafede kahvaltı yapıyoruz.
Lviv’i gezmek için 1,5-2 gün ayırdık.
Şimdi şehri gezmeye hazırız.
Lviv zaman zaman başka uygarlıkların egemenliğinde kalsa da, bugün UNESCO Dünya Miras Listesi’nde yer alan bir Ukrayna şehri olarak bilinmektedir.
Lviv resmi olarak 1256 yılında Galiçya Kralı Daniel tarafından kuruldu ve oğlu Lev’in onuruna adlandırıldı. İngilizceye Leo’nun toprakları veya Leo’nun Şehri (dolayısıyla Lviv’in Latince adı Leopolis) olarak çevrilebilir.
Küçük bir şehir olduğundan yürüyerek gezilebilen bir şehir olan Lviv o kadar şirin, o kadar masalsı ki tek kelime ile bayıldım. Mimarisi çook zarif.
“Kiev Ukrayna’nın kalbidir, ancak Lviv ruhudur” diyorlar.” Doğru diyorlar.
1. Rynok Meydanı
Şehri gezmeye turistik ana meydanından başlıyoruz.
Meydan; eskiden pazar olarak kullanılmış. Halk toplantıları ve kutlamalar burada yapılırmış. Binaların en eskisi 15. yüzyıla kadar uzanıyor. Ancak binaların çoğu 1527 büyük yangınında yok olmuş. Sonrasında yeniden inşa edilmiş.
Meydanda Rönesans mimarisi hakim. İtalya ve Fransa’nın tarihi şehirlerinde gördüğümüz renkli binalar ve Avrupai cepheler bulunuyor. Birçok kafe ve restoran da var tabii.
2. Lviv Belediye Binası ve Ratusha Kulesi
Rynok Meydanı’nın ortasında Belediye Binası bulunuyor.
Bina, tarihi boyunca yangın felaketleri nedeniyle defalarca yeniden yapılmak zorunda kalmış.
İlk olarak 1357 yılında tamamen ahşap malzeme kullanılarak inşa edilen dört katlı yapının günümüzdeki görünümünü kazandığı inşası 1827-1835 yıllarında gerçekleşmiş.
Ratusha Kulesi ise belediye binasına ait bir saat kulesi.
Tepesine çıkıp şehir manzarası izlemek mümkün.
3. Rynok Meydanı’ndaki dört çeşme
Meydanın dört köşesinde mitolojik heykellere sahip dört çeşme bulunuyor. Neden mi mitolojik öğeler seçilmiş. Dünyanın alegorilerini somutlaştırmak için.
Diana Çeşmesi: Meydanın güneydoğu köşesinde eski su kuyusu üzerine 1744 yılında inşa edilmiştir.
Diana, Roma mitolojisinde ayın ve avcılığın bakire tanrıçasıdır. Yunan mitolojisinde karşılığı Artemis.
Adonis Çeşmesi: 1920’lerde kuzeydoğu köşesinde inşa edilmiştir.
Adonis, Yunan mitolojisine göre Afrodit’in aşık olduğu ölümlüdür. Periyodik ölüm ve yeniden doğuş ile ilişkilendirilir.
Yanında bir köpek ve öldürdüğü yaban domuzu tasvir edilmiş.
Amphitrite Çeşmesi: 1930’larda meydanın kuzeybatı köşesine yerleştirilmiştir.
Amphitrite, Yunan mitolojisinde denizler tanrısı Poseidon’un eşi ve deniz tanrıçası olarak bilinir.
Neptün Çeşmesi: Meydanın güneybatısına 1939’da eski su kuyusu üzerine yapılmıştır.
Neptün, Roma mitolojisinde su ve deniz tanrısı. Yunan mitolojisindeki karşılığı Poseidon.
Neptün’ün ayaklarında bir yunus olduğunu görülüyor.
4. Ermeni Sokağı ve Ermeni Kilisesi
Virmenska Caddesi (Ermeni Sokağı) üzerindeyiz.
Moğol istilalarından kaçan Ermeniler 13. yüzyılda şehir duvarlarının kuzeyinde kalan bu bölgeye yerleşiyorlar. Şehirde ticaret ve sanatta söz sahibi oluyorlar.
Sokak oldukça hareketli. Sanat galerileri ve kafeler bulunuyor.
Ermeni Kilisesi 14. yüzyılda Ermeni bir tüccar tarafından piskoposluğun ana kilisesi olarak inşa edildi.
Hatta Ani’deki Ani Katedrali’nden esinlenildiği söyleniyor.
Şimdiki görüntüsüne 20. yüzyılın başlarında ulaşmış.
5. Gas Lamp Restoran (Gaz Lambası Restoran/Müze)
Ermeni sokağında, gaz lambasının mucidi iki eczacı Ignatius Lukasiewicz ve Jan Zeg anısına yapılmış bir pub müzesi. 528 parçadan oluşan Avrupa’nın en büyük ikinci gaz lambası koleksiyonuna sahip.
Dış cephede pencerenin yanındaki şişelerde değişik likörler bulunuyor.
Mekanın önünde icadı ile birlikte oturan Jan Zeg heykeli ile fotoğraf da çekilebilirsiniz.
6. Eczacılık Müzesi
Müze; Rynok Meydanı’nda köşe konumda bulunuyor. Askeri eczacı Wilhelm Natorp tarafından 1735’te kurulan şehrin en eski ilaç dükkanında 1966 yılında açılmıştır. Aynı zamanda eczane olarak da hizmet vermeye devam etmektedir. Bu da mekana bir canlılık sağlamaktadır.
Müze antika farmasötik aletler, reçeteler, ilaçlar, yemekler, eczane ile ilgili kitaplardan oluşan bir kütüphane ve yeniden inşa edilmiş bir simya atölyesinin sergilendiği 16 odadan oluşmaktadır.
7. Korniakt Sarayı (Kraliyet Sarayı, Tarih Müzesi) ve İtalyan Avlusu
Korniakt Sarayı (Tarih Müzesi) ve İtalyan Avlusu (Eski İtalyan Mahkemesi); meydanın karşısında yer alıyor.
16. yüzyılın sonlarında Yunan tüccar Konstanty Korniakt, modern binanın yerinde bulunan iki evi satın almış. Rynok Meydanı’na bakan binaların ön cephesinde en fazla 3 pencere olma zorunluluğunu varken bu kuralı aşabilen, şehir tarihindeki en zengin kişi olan tüccar meydana bakan 6 pencereli binayı yaptırmış.
Yeni evinin tasarımı için iki İtalyan mimar ile anlaşmış. Böylece kompozisyon merkezi kemerli galerilerle çevrili avlu olan (İtalyan Avlusu) Floransa ve Venedik tarzı bir saray inşa edilmiş. Bina, Rönesans mimarisinin mükemmel bir örneği.
Korniakt burada birçok seçkin misafirini ağırladı. Ölümünden sonra torunları evi sattı ve sonrasında binada birkaç kral da yaşadı.
1908’den bu yana bu taş bina şehrin malı haline geldi. Bugün Lviv Tarih Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor.
İtalyan Avlusu (Eski İtalyan Mahkemesi)
Sarayın gözde alanı olan İtalyan Avlusu eskiden mahkeme olarak kullanılıyormuş. Şimdi ise burada bir kafe bulunuyor.
Üç katlı güzel kemerleri var. Birinci katta, ikinci ve üçüncü kattaki ince ve daha zarif sütunları tutan masif sütunlar mevcut.
15. yüzyıldan beri Rynok Meydanı’nda bir sütun ve üzerinde boyunduruk heykeli duruyormuş. Kamu düzenini koruma sisteminin bir parçası olarak hatırlatıcı işlev görüyormuş. Daha sonra İtalyan Avlusu’na alınmış.
Gözleri bağlı adalet tanrıçası Themis ve cellat heykeli. Tanrıçanın elinde adaleti temsil eden terazi var. Arkasındaki cellatın elinde ise kılıç.
Hırsızlar, sarhoşlar, kabadayılar “utandırmak” amacıyla demir halkalarla eskiden meydanda olan bu sütuna zincirlenirmiş.
Sadece soylulara verilen idam cezaları ise, bu amaçla sütunun yanında inşa edilen geçici platformda infaz ediliyormuş.
Tarih Müzesi
Eski sarayda konumlanan müze Lviv’in belli başlı müzelerinden biridir. 270 binden fazla parça antik eşya sergileniyor.
8. Lviv Kahve Üreticisi ( Coffee Mining Manifacture)
Kahvenin Öyküsü:
1683 yılındaki Viyana Savaşı’ndan sonra Avusturyalılar, terk edilmiş Türk kampında çok sayıda kahve torbası buldu. Franciszek Kulczycki adlı bir Ukraynalı, ele geçirilen bu stoğu kullanarak Viyana’da ilk kahvehaneyi açtı ve efsaneye göre burada acı kahveyi tatlandırmak için süt ve bal ekleyerek kapuçinoyu icat etti. Bugün Lviv kahve kültürü ve kafelerin bolluğuyla tanınıyor.
Lviv Kahve Üreticisi; Rynok Meydanı’na bakan bir konumda. Şehrin en popüler kahve mekanı.
Giriş katında imalat bölümü buluyor.
Ama ilginç olan aşağıdaki bodrum katı. Kafe çalışanları size madenci kaskları veriyor. Maden tünellerine benzer tünellerde ilerleniyor.
Yine çalışanlar sizi Lviv kahvesinin dünyadaki tek kahve madeni olan Lviv Kahve Madeni’nden çıkarıldığına ikna etmeye çalışıyorlar 🙂
Bu madende kahve içilen odalar var. Mahzende alevli şov da oldukça eğlenceli. Garson kahvenize alev püskürterek karameli yakıyor. Böyle bir sunum başka yerde yok.
9. Lviv Çikolata Fabrikası (Lviv El Yapımı Çikolata)
2009 yılında açılmış, şehrin en meşhur çikolata firması markası.
Dükkan, Rynok Meydanı’na çıkan Serbska (Sırp) caddesi üzerinde bulunuyor.
1. katında sıcak çikolata veya kahve tadarken çikolata üretiminin izlenebileceği küçük bir kafe var. 2. ve 3. katta da satış yapılıyor. Yine 3. katta oturmak için daha uygun kapalı alan ve şirin bir açık teras bulunuyor. Burada kahve eşliğinde çeşit çeşit pasta ve tatlıların tadına bakmak mümkün. İlaveten terasın şehir manzarası seyredilmeli.
10. Mazoch Cafe
Şehrin en ilginç kafesi.
Leopold von Sacher-Masoch, literatürde mazoşizm kavramının “isim babası” olarak biliniyor. Onun anısına yapılmış bir kafe burası.
Kafenin önündeki heykeli 2008’de yapılmış. Heykeltıraş Volodymyr Tsisarik heykele mizah unsurları katarak Masoch ruhuna uygun bir heykel yaratmış.
Heykelin göğsünde, içinden erotik resimlerin görülebildiği bir büyüteç bulunuyor. Ceketinin altından birinin elleri çıkıyor. Ancak anıtın asıl sırrı pantolonunun sol cebindedir 🙂
Röntgenciliği simgeleyen, anahtar deliği şeklinde yapılmış heykel, restoranın kapısının önüne yerleştirilmiş.
Kafenin içinde neler mi var ?
Girmedim, görmedim 🙂
Ama söylenilenlere göre siyah ve kırmızı renklerin hakim olduğu mekanda zincir, pranga ve kırbaç bulunuyormuş. Bunlar sergi için değil kullanmak için tabii…
11. Dominik Katedrali (Din Tarihi Müzesi)
14. yüzyılda Lviv’e gelen Dominik rahipleri tarafından kurulan katedralin yerine 18. yüzyılda inşa edildi.
Binanın cephesinde Dominik arması ve Dominik tarikatının sembolü, dişlerinin arasında yanan meşale bulunan bir köpek yer alıyor. Bina aynı zamanda azizlerin anıtsal figürleriyle de dekore edilmiştir
20. yüzyılın sonunda kilise, Ukrayna Yunan Katolik Kilisesi’nin mülkiyetine geçti ve Kutsal Efkaristiya Kilisesi olarak yeniden adlandırıldı. Günümüzde “Din Tarihi Müzesi” olarak hizmet veriyor.
Katedral ve manastır binalarının yanı sıra 19. yüzyılda inşa edilen dört katlı neo-barok çan kulesi de mimari kompleksin bir parçası.
İç mekanı ihtişamlı ve zarif.
Merkezinde dört havari figürünün yer aldığı barok sunak yer alıyor.
Katedral, eski Gotik kiliseden buraya getirilen 16. – 17. yüzyıllara ait taş ve kaymaktaşı mezar taşları da dahil olmak üzere bazı dikkat çekici sanat eserlerini barındırmaktadır.
Müze sergisi; dünya tarihini ve ulusal dinleri temsil eden materyaller içermektedir.
Müze sergisinde şu tematik bölümler yer almaktadır: “Antik Çağ Dini”, “Yahudilik”, “Erken Hıristiyanlık”, “Ermeni Kilisesi”, “Roma-Katolik Kilisesi Tarihi”, “Ukrayna Rum-Katolik Kilisesi”, “Ortodoks Kilisesi”, “Protestanlık”, “İslam”, “Budizm”.
Dominik Kilisesi’ndeki Üç Aziz Şapeli ve Korniakt Kulesi
Üç Aziz Şapeli; adını 16. yüzyılda aynı adı taşıyan kardeşlerden alır.
Korniakt Kulesi; 1570’de Korniakt adında zengin tüccar yaptırmış.
12. Ressam Nikifor Drovniak Heykeli
Meşhur ressam Drovniak anısına 2005 yılında yapılmıştır. Heykelde sanatçı bir fırçayla oturup resim yapıyor ve şehrin konuklarına bir şeyler anlatıyormuş izlenimi veriyor.
Heykeli her ziyaret eden şans getirdiğine inanıp burnu ve parmağıyla oynuyormuş.
13. Casanova Restoran / Gece Kulübü
Kadın avcısı olarak ünlenen ve adı baştan çıkarma sanatıyla eş anlamlı olan Girolamo Casanova’ya atıfta bulunan gece kulübünün girişi.
14. Drunk Cherry (Sarhoş Vişne)
Belediye binasının hemen önünde ve yan tarafında iki şubesi olan Drunk Cherry; vişne likörleri ile ünlü. Dükkanın önünde kokteyl masaları bulunuyor. Sarhoş vişne diye kast edilen likör kadehinin dibindeki vişneler.
Vişne likörümüzü içerken paparazzilere yakalanıyor ve magazin dergisine haber oluyoruz 🙂
Bu da eğlenceli bir turist aktivitesi 🙂
15. Boim Şapeli
Rynok Meydanı’nın yanındaki Katedral Meydanı’nda yer alan siyah renkli şapel Rönesans mimarisinin güzel örneklerinden biridir. İnşasında en iyi ustalar çalışmış.
Şapel, 17. yüzyılda Macar asıllı tüccar George Boim ve ailesinin mezarı olarak yapılmış. Ailenin birkaç nesli binanın yeraltı kısmına gömülü.
Zemin kısmı ise bir sunak, kitabeler ve yaşamdan parçalar sunan portreleri barındırıyormuş ve bir dua yeri özelliğindeymiş.
Günümüzde bina kutsal işlevleri yerine getirmiyor.
Şapelin dış duvarlarında dini temalı birçok oyma figür bulunuyor.
Etkileyici atmosfere sahip iç kısımda ise aileye ait görseller ve İncil kabartmaları bulunuyor.
16. Lviv Opera ve Bale Tiyatrosu
Rönesans ve Barok tarzındaki mimariye sahip yapı Poltva Nehri’nin kıyısındaki bataklık alanın kurutulması sonucunda 1897-1900 yılları arasında inşa edilmiş.
Nehrin yeraltına alınması nedeni ile yapıda geleneksel bir temel yerine Avrupa’da ilk kez betonarme temel kullanılmış.
Unesco Dünya Mirası Listesi’ndeki tarihi şehir içinde bulunuyor.
17. Svobody Caddesi (Özgürlük Caddesi)
Kuzeyde Opera binasının önünden başlayıp güneye doğru uzanan Lviv’in ana caddesidir.
Birbirine paralel iki cadde (Svobody) arasında dar bir park alanı bulunuyor. Ortada geniş bir yürüme alanı ve iki tarafında da ağaçlar sıralanmış. Gezmek, dinlenmek için ideal bir alan.
Cadde üzerinde Ulusal Müze ve Ulusal Üniversite de bulunuyor.
Taras Şençenko Anıtı
Cadde üzerinde parkta Ukraynalı şair Taras Şevçenko Anıt Heykeli bulunuyor.
Anıt; modern Ukrayna edebiyatının kurucusu ünlü Ukraynalı şair ve kültürel figür Taras Şevçenko’ya adanmış önemli bir simge yapıdır. Şevçenko; köleliğe ve zulme karşı verdiği mücadele ile Ukrayna’nın ulusal bir kahramanıdır.
Anıt; 1992’de açıldı. 1996 yılında ise, ulusal canlanma dalgasını simgelediği düşünülen 12 metrelik kabartmalı dekoratif bir stel ile tamamlandı.
Anıtın açıklaması şöyle:
Kompozisyonda Taras Şevçenko dimdik ayakta ve kararlı bir ifadeyle ileriye bakarken sağ eli, sanki bir noktayı vurguluyormuş gibi ve sol elinde de edebi katkılarını ve entelektüel mirasını simgeleyen bir kitap tutmaktadır. Bu sadece şairin kendisinin bir temsili değil, aynı zamanda Ukrayna tarihinin, dilinin ve bağımsızlık arzusunun da sembolü olarak kabul edilir.
Anıt genellikle kültürel etkinlikler, kamuya açık konuşmalar ve gösteriler için bir buluşma noktası olarak hizmet veriyor ve bir sivil sembol olarak önemini daha da vurguluyor.
18. Mickiewicz Meydanı ve Adam Mickiewicz Heykeli
Kendi ismindeki meydanda 1904’te açılan granit heykel; Polonyalı şairin dünyadaki en iyi anıtlarından biri olarak biliniyor. Mickiewicz’in dibinde durduğu bir sütun şeklinde yapılmış ve yanında ona ilham veren bir melek bulunuyor.
Yemek vakti geldi.
19. Et ve Adalet Restoran (The Meat and Justice Restorant)
Gitmeyi planladığımız restoranın olması muhtemel yerinin etrafında dolanıp bir türlü bulamıyoruz. Nihayet olması mutlak yer olarak girdiğimiz resmi bir binada bir bayanın yardımı ile bahçeler arasından geçerek hedefe varıyoruz. “Et ve Adalet Restoran”. Bu arada Ribs Restoranın önünden defalarca geçiyoruz. Orası da meşhur bir yer. Ama biz diğeri için inat ettik.
Et ve Adalet Restoran bir kalenin avlusunda. Orta çağ ve işkence teması var. Eski dönemlerde cellatlık yapan kişiler cellatlara ihtiyaç duyulmadığı zaman gelince işsiz kalmışlar. Bu kişiler de yeteneklerini ve güçlerini kullanarak et restoranı açmışlar. Burası da Lviv’deki ilk et ızgara restoranı imiş.
Yemek sonrası hesap fişinin balta ile geldiği söylenmişti bize. Ancak covid döneminde gittiğimiz için etrafta çok turist yoktu. Bu nedenle personelin eğlence motivasyonu da düşüktü sanırım. Etraf pek sakin görünüyordu. Hiç işkenceye uğramadık 🙂
Gezimizin ikinci gününe başlıyoruz. Akşam üstüne kadar buradayız.
Kahvaltımızı ünlü bir mutfağa sahip otelimiz olan Oysters and Bubbles Gastro Hotel‘de yapıyoruz. Burası aynı zamanda bir restoran.
20. Potocki Sarayı
Saray 1880’li yıllarda, soylu Polonyalı aile Potocki için ikametgâh olarak inşa edilmiş. Günümüzde ise Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın hizmetinde.
Potocki Ailesi sarayın tasarımını Fransız bir mimara, Fransa’da 17– 18. yüzyıllarda asillerin ve ayrıcalıklı sınıfın konaklaması için yapılan şehir saraylarının mimarisinde yaptırmış.
Zemin katta, her biri ayrı ayrı tasarlanmış ve ismine uygun olan birkaç gala salonu bulunuyordu: Kırmızı veya Dans Salonu, Mavi Salon ve Ayna Salonu. Dekorasyonda yaldızlı ve renkli mermerler kullanılmış. Duvarlar aynı renkte ipekle kaplanmış ve ünlü Avrupalı sanatçıların tablolarıyla süslenmiş.
İkinci katta ise Lviv Sanat Galerisi’ne bağlı Avrupa Sanat Müzesi bulunuyor. Avrupa sanatının en zengin koleksiyonlarından biri burada.
21. Glory Cafe
Mickiewicz Meydanı’nda şehri gezmeye devam ederken bir kafe görüyoruz. Aaa o da ne masada oturan insanlar bizim usül çikolatalı pasta yiyor. Çok beğendiğimiz Ukrayna’da, kahvaltı ve tatlılar konusunda sıkıntı çeken biz şaşırıyoruz haliyle. Aaa bununla da bitmiyor, Türk kahvesi ve çay bardağında çay içiyorlar. Vefa’ya tam bize göre bir kafe burada mola verelim diyorum. George Oteli’nin altında bir kafe burası. Menü isteyince fark ediyoruz ki Türkçe menüsü ile burası bir Glory Cafe 🙂
22. Bira Tiyatrosu (Pravda Beer Theatre)
20. yüzyıldan kalma bir taş binada bira üretiyorlar ve restoran hizmeti var. Ancak “Pravda” sadece bir restoran değil. Kendi orkestraları var.
Aşçılar açık mutfakta özel yemekler hazırlıyor.
Bira üretimini anlatıyor ve misafirlere doğrudan bira tanklarından bira ikram ediyorlar.
Pravda Bira Tiyatrosu’nun iç mekanı çatı katı tarzında tasarlanmış. Bu yüzden insan kendini fabrikada gibi hissediyor.
23. Grand Cafe
Bu harikalar diyarı şehirden ayrılmadan önce Rynok Meydanı’nın tam ortasındaki Belediye Binası’nın alt katında bulunan Grand Cafe’de yemek yemek istiyoruz. Burası restoran, pastane ve kafe aynı zamanda. Bahçe kısmı da var. Kırmızı üniformalı garsonlar hizmet ediyor.
Biz içeriyi tercik ettik.
Duvarlarda; ilk fotoğraf çekiminin başladığı yıllardan itibaren Lviv’de meydana gelen bazı ilginç şeyler ve olayları gösteren yaklaşık 700 tane fotoğraf bulunuyor.
Pencere önlerinde, minik bir bar kapısı ile ayrılan loca gibi bölümlerde servis alınabiliyor. Biz de oradan bir masaya oturduk.
Hem göze hem mideye hitap eden yemeklerle şehre veda ettik.
Savaşın bir an önce bitmesi dua ve dileklerimizle…