1-6 Mayıs 2022
6 günlük bir Portekiz tatili yapacağız. Bazı günler de araba kiralayacağız.
Peki hangi şehirde ne kadar kalacağız?
Programımızı şu şekilde yaptık:
Lizbon: 1,5 gün
Sintra-Cascais-Estoril: 1 gün (Bugün araba kiralıyoruz)
Obidos-Nazare-Fatima-Aveiro-Costa Nova: 1 gün (Lizbon’dan Porta’ya giderken)
Braga-Guimares: Yarım gün (Öğleden sonra arabayı teslim edeceğiz)
Porto: 1,5 gün
Portekiz gezimizin sonunda yaptığımız programın ideal olduğuna karar verdik. Ancak bir karar daha verdik: Lizbon ve Porto’ya tekrar gelmek istediğimize 🙂
Portekiz Tarihi
756-1031 yılları arasında Portekiz; Endülüs Emevi Devleti’nin bir parçasıydı. Bu dönemde Portekiz gelişti ve zenginleşti. Lizbon şehri Hristiyan, Müslüman ve Yahudilerin birlikte refah içinde yaşadığı bir şehir haline geldi.
Şehrin Portekizce “Lizşboa” olarak telaffuz edilen adı büyük olasılıkla Arapça adı olan el-Uşbuna’dan gelmektedir.
Endülüs Emevi Devleti 11. yüzyılda parçalanınca bölgede irili ufaklı beylikler kuruldu.
İber yarımadasının kuzeyindeki Hristiyan krallıklar 11. yüzyılda Reconquista (tekrar fetih) çabalarını hızlandırdı ve 12. yüzyılda Portekiz topraklarını ele geçirdiler.
Lizbon 1147’de I. Alfonso önderliğindeki haçlı seferiyle Müslümanlardan geri alındı.
14. yüzyılda gelişen ticaretle şehir büyüdü ve 15. yüzyıldan itibaren Lizbon, dünyanın en önemli liman şehirlerinden biri haline geldi. Portekizli denizciler, güçlü yelkenli gemileri, seyrüsefer ve haritacılık alanındaki gelişmelerle Avrupa’nın en iyisi oldular. Artık deniz devri başlamıştı.
Macellan ve Vasco da Gama gibi denizcileri dünyanın en büyük kaşifleri olarak kabul edilir.
Sömürgeleri sayesinde bol miktarda zenginlik ülkeye aktı. Avrupa’nın en önemli köle ticaret merkezi oldu, güçlendi, zenginleşti. Lizbon’un gücü, 16. yüzyılda, imparatorluk döneminde, Atlantik adalarından Afrika kıyılarına, Brezilya’dan Hindistan’a dek uzanır.
Ancak ticari açıdan altın yıllar geride kalıp keşifler bittiğinde Lizbon, tarihin en büyük depremlerinden birine maruz kalır. 1755 yılındaki bu depremle şehir hemen tamamen yerle bir olur. Depremden 40 dakika sonra Atlas Okyanusu’ndan gelen tsunami depremin hasarını daha da arttırır.
Sonrasında Brezilya’daki madenlerden gelen altın, zümrüt, elmas, yakut gibi değerli taş ve zenginliklerle şehir eskiye en yakın şekilde yeniden kurulur. Geniş meydanlara çıkan sokaklar birbirini paralel olarak kesecek şekilde düzenlenir.
Şehir 1807’de Napolyon tarafından işgal edilir, sonrasında İngilizler tarafından yeniden ele geçirilir.
1833’te başlayan anayasal monarşinin ardından 1910’da Cumhuriyet ilan edilir.
Portekiz 1986’da Avrupa Birliği’ne üye olmuş, 1994’te Lizbon “Avrupa Kültür Başkenti” seçilmiştir.
Şehrin kaybolan popülaritesi EXPO 98 dünya fuarının ardından tekrar artmış.
EXPO bölgesi fütüristik mimariyle süslenmiş. Sahildeki depolar kulüp ve restoranlara dönüştürülmüş. Kentin taş döşemeli dar sokakları şirin butik oteller, modern hosteller, sanatsal tasarımlarla eski cazip haline getirilmiş.
Biz Portekiz gezimizde; Lizbon ve çevresine 3 gün, Lizbon Porto yolundaki şehirlere 1 gün, Porto ve çevresine 2 gün ayırdık.
LİZBON
Lizbon şehir merkezi okyanusa dökülen Tejo Nehri kıyısında bulunuyor. İstanbul gibi yedi tepeli şehir olarak geçiyor. Bu nedenle birçok yerde şehir ve nehir manzarasının izlendiği seyir noktaları (miradouro) var.
Dik sokakları, sarı tramvayı, azulejo denilen seramiklerle kaplı evleri ile kendine has romantik ruhu olan bir şehir.
Şehrin merkez ve çevresinde en hareketli, turistik semtleri; Baixa, Chiado, Bairro Alto, Principe Real ve Alfama.
(@Pinterest)
1 Mayıs 2022
Gece 3.45 İzmir-İstanbul uçağı ile başlayan gezimizde öğle saatlerinde vardığımız Lizbon Havaalanı’ndan metro ile kolaylıkla otelimize geliyoruz. Eşyaları bırakıp haritalarımızı alıp şehri gezmeye koyuluyoruz.
Lizbon’daki ilk günümüzde Baixa, Chiado ve Bairro Alto’yu gezdik.
Otelimiz Bairro Alto bölgesindeydi. Şehrin merkezi bölgelerini yürüyerek gezebildik.
Baixa Bölgesi
Şehrin merkezidir. Görkemli görünümünün altında yıkılmış bir tarih bulunuyor. 1755 yılındaki depremde en çok etkilenen bölge olmuş. Dönemin kralı I. Joseph, şehrin yeniden inşa görevinin kontrolünü, kendisine daha sonra Pombal Margues ünvanını verdiği başbakan Sebastiao de Calvalho’ya vermiş.
Şehirde ızgara modeli kullanılarak birbirlerine paralel 12 metrelik caddeler yapılmış. Binalar Pombaline tarzı inşa edilmiş. Pombaline binası, birinci katta ve çatı katında dükkan ve balkonlara izin vermek için zemin katta kemerler bulunan dört kata kadar bir yapıdır. Yenilenen semtte azulejo fayanslar azaltılmış. Şehrin bu mimarisinin mimarı Eogenio dos Santos’tur. Eski orta çağ şehrini Avrupa’nın en güzel şehirlerinden biri yapmıştır.
Ticaret Meydanı (Praça do Comercio)
Meydan, şehrin güneyinde, Tejo nehri kıyısında bulunuyor.
1755 yılındaki depremden önce burada Ribiera Sarayı bulunduğundan Saray Meydanı da deniyor.
Günümüzde yapılar ve iki ucundaki kuleler bu saraydan esinlenilerek yapılmış ve kraliyet rengi olan sarıya boyanmış. Cumhuriyet yıllarında cumhuriyet rengi olan pembeye boyanmış. Ancak sonra tekrar sarıya döndürülmüş.
Avrupa’nın en büyüklerinden olan ve Portekiz’in gücünü temsil eden meydan uzun bir süre Lizbon’un ana girişiymiş. Nehir kenarında yabancı devlet adamlarının gemilerini demirleyip saraya doğrudan girerken kullandığı bir dizi mermer basamak olan cais das colunas hala görülebiliyor.
Meydanda iki yapı bulunuyor.
Kral I. Jose’nin Atlı Heykeli
Meydanın ortasında yer alıyor. Depremden sonra Lizbon’un yeniden inşasında büyük emeği olan kraldır. Atının toynakları ile sembolik olarak yılanları eziyor.
Heykelin önüne şehrin inşasındaki diğer aktör Pombal’in bronz portresi bulunuyor.
Meydandaki en eski restoran 1782’den kalma Martinho da Arcada.
Rua Agusto Kemeri (Zafer Takı)
Kemerin en tepesinde, Valor ve Genius’u ödüllendiren Glory heykeli bulunuyor. Cesaret ve deha ödüllendiriliyor.
Tak üzerinde Pereira (Portekizli general), Viriatus (Lusitania’nın lideri), Vasco de Gama (Hindistan’a deniz yolu ile giden ilk Portekizli kaşif) ve Marquis of Pombal (devlet adamı) heykelleri var.
Oturan iki figür ise; Portekiz’deki iki güçlü nehir Tejo ve Douro’yu temsil ediyor.
Kemere merdiven ya da asansörle çıkılıp şehir manzarası seyredilebiliyor.
Rua Agusto Caddesi Kemeri’nden kuzeye geçerek Rua Agusto’ya geçiliyor.
Rua Agusto
Sadece yayalara açık bir alışveriş caddesi. Bu caddenin diğer ucunda Rossio Meydanı var.
Santa Justa Asansörü
Rossi Meydanı’na doğru ilerlerken solda kalıyor. Dik sokaklı şehirde birkaç tane asansör ve füniküler bulunuyor. Santa Justa asansörü; Baixa ile Chiado arasında geçişi sağlıyor. Çelikten oluşan neo-gotik mimaride bir yapı.
Biz Chiado’dan asansörün üst katına geçiş yaptık.
Burada Portekiz’in meşhur morino balığını (Bacalhau) bu şekilde tatma imkanı bulduk.
Manzarası tabii ki harika.
Rua Agusto’nun görünümü.
Alfama Sao Jorge Kalesi manzarası
Rossio Meydanı (Praça Dom Pedro IV.)
Rossio Meydanı, çevresindeki bar ve restoranlarla Lizbon’un en canlı bölgelerinden.
Biz de önce happy hour’a denk geldiğimiz bir kafede hamburger menümüzü yiyip soluklanıyoruz.
IV. Pedro Heykeli
Meydanın ortasında Soldado Kralı Portekizli IV. Pedro’nun bir heykeli var. Kaidesinde, dört kadın figürü, kralın nezaketini temsil ediyormuş.
Dona Maria II Ulusal Tiyatrosu
1842’de inşa edilen tiyatro, 16. yüzyılın ortalarından beri Portekiz Engizisyonu’nun bulunduğu eski Estaus Sarayı’nın yerine yapılmış.
Rossio Tren İstasyonu
Ulusal Tiyatro’nun sol tarafında, 1887’de inşa edilmiş bu tren istasyonu bulunuyor .
Rossio tren istasyonundan Sintra’ya trenler kalkıyor.
Meydanda iki tane de fıskiyeli havuz bulunuyor.
Figueira Meydanı
Rossio Meydanı’nın hemen yanında bulunuyor. (Figueira; incir ağacı demekmiş.)
16. yüzyılda meydanın olduğu yerde Kraliyet Hastanesi varmış. Fakat depremden sonra büyük hasar almış. Daha sonra alanın bir kısmı pazar meydanına dönüştürülmüş. 1949 yılından beri meydan olarak kullanılıyor.
Kral I. John heykeli
1971’de yapılmış.
Heykelde, I. John’u iktidara getiren 1385 Devrimi’nin iki kilit karakteri Nuno Alvares Pereira ve Joao das Regras’ın madalyon tasvirleri de bulunuyor.
1999-2000’de, meydanın son tadilatı sırasında heykel, Praça do Comercio’dan görülebilmesi için meydanın köşesine doğru taşınmış.
Biz her ayın son hafta sonu kurulan pazarına denk geldik.
Oyuncak Hastanesi
Depremden önce burada bulunan büyük hastanenin bir kısmı şimdi Oyuncak Hastanesi olarak hizmet veriyor.
Kaprise gerek yok bence. Barışın 🙂
Liberdade Caddesi (Avenida de Liberdade)
Rossio Meydanı ile Marques Pombal Meydanı’nı birbirine bağlayan caddedir. Birçok lüks markanın mağazalarını bu caddede bulmak mümkün.
Chiado Bölgesi
Rossio Meydanı’ndan Carmo Caddesi’ne (Carmo Kaldırımı) bağlanarak Chiado semtine girmiş oluyoruz. Bu caddede ilerlerken sol taraftan Santa Justa Asansörü’ne geçiş mümkün. Hediyelik alış-veriş dükkanları var. Buradan azulejo ve mantarlı nihale alıyorum.
Largo do Carmo Meydanı
Vefa ve ben bu meydana bayıldık.
Küçük, ağaçlarla süslenmiş, kilise kalıntılarının bulunduğu, Santa Justa asansörüne geçiş yapılabilen, muhteşem manzaraya sahip bir meydan.
Bu pitoresk meydan oldukça da popüler. Şehir manzaralı terasları bulunuyor. Ayrıca hem bilim kurgu filmler, hem belgeseller hem de reklamlar gibi çeşitli çekimlere de sahne olan bir yermiş.
Carmo Çeşmesi
Meydanın ortasında, ağaçların arasındaki bu çeşme 1796 yılında inşa edilmiş.
Ulusal Cumhuriyet Muhafızları (GNR) Müzesi
Diktatörlük rejimine son veren Nisan 1974 Devrimi’nde Marcelo Caetano buraya sığınmış. Hiç kurşun atılmadan başarıya ulaşan devrim bu nedenle Karanfil Devrimi olarak adlandırılmış.
Carmo Kilisesi Harabeleri (Arkeoloji Müzesi)
Bu güzel meydandaki Leitaria Academica Cafe’de kahvemizi içiyoruz.
Rua Garrette
Semtin güzel caddelerinden biri.
Cafe A Brasileira
Bu caddede Portekiz’in meşhur “nata”sını denemek için yine ünlü Cafe A Brasileira’e geliyoruz.
19. yüzyılda Brezilya kahvesini ithal etmek ve satmak için Adrian Telles tarafından açılmış. Zamanla, maddi zorluk çeken entelektüeller, sanatçılar ve yazarların buluşma noktası olmuş. Ardından turistik bir cazibe merkezi haline gelmiş.
Kafenin hemen önünde, kafe masaları ile yan yana Portekizli yazar, şair, filozof Fernando Pessoa’nın heykeli var.
Kafenin önünde sürekli canlı performans gösterileri oluyor.
Etrafta dolanırken Bangkok’ta gördüğümüz tuk tuk’lardan gördük. Şehir içinde 1 ve 2 saatlik turlar düzenliyorlar.
Şehitler Meryem Ana Bazilikası (Basilica de Nossa Senhora dos Martires)
Yeniden Fetih’ten sonra şehirde ilk vaftizin yapıldığı kilisedir.
Bairro Alto’ya geçmeden önce sahile inip Pink Caddesi’ni de görmek istiyoruz.
Pink Street
Bar ve kulüplerin bulunduğu, asfaltın pembe boyalı olduğu cadde. Gündüz çok hareketli değildi ancak gece gitme fırsatımız olmadı. Tahminimden kısa bir cadde olduğu için biraz hayal kırıklığına uğradım. Belki geceleri hareketli olduğu hali daha ilgi çekici olabilir.
Bairro Alto Bölgesi
Bairro; semt Alto; yüksek demek.
Arnavut kaldırımlı dik sokaklardan oluşan, bohem havada bir semt.
Gloria Füniküleri (Elevador da Gloria)
Tesadüfen karşımıza çıkıverdi. Herkes gibi hemen pozisyon alıp klasik bu fotoğrafı çektirdim 🙂
Semtte rengarenk boyalı, duvar resimli ve azulejo ile süslenmiş birçok eski ev mevcut.
Sao Roque Kilisesi (Igreja De Sao Roque)
16. yüzyılda barok stilinde inşa edilmiş. Değerli mücevher ve taşlarla süslü bir şapeli bulunuyormuş. Gittiğimizde kapalıydı. O nedenle kilisenin içini görme fırsatımız olmadı.
Geceleri hareketli olan bir semt burası. Burada çok sayıda fado performansları sergileyen barlar, kafeler, şarap evleri bulunuyor.
Akşam Retiro dos Sentidos’da fado müziği dinleyip, oğlumun ısrarla tavsiye ettiği taş üzerinde pişen etimizi yedik. Etin bir yüzü 6 dakikada pişiyor. İnanılır gibi değil.
Luis de Camoes Meydanı
16. yüzyıl şairinin anıt heykelinin bulunduğu şehir meydanı.
2 Mayıs 2022
Bugünkü planımız Belem Bölgesi-LX Factory-Alfama
Otelimiz yakınlarındaki Figueira Meydanı’ndan kalkan meşhur 15 numaralı tramvay ile Belem Bölgesi’ne ulaştık.
Belem Kulesi (Torre de Belem)
1515-1519 yıllarında Manuelin tarzda yapıldığı söyleniyor kule için.
Manuelin tarz (ya da Portekiz geç gotik tarzı); 16. yüzyılın ilk yıllarında Portekiz’de gelişen, gösterişli ve karma bir mimari süsleme tarzıdır. Çeşitli denizcilik unsurları ile Vasco da Gama ve Pedro Alvares Cabral’in yolculukları sonucunda ortaya çıkan keşiflerin izlerini taşıyor. (wikipedia)
İlk olarak Lizbon’u korumak için bir savunma kulesi olarak inşa edilen yapı daha sonra deniz feneri ve gümrük merkezi olarak işlev görmüş.
1983 yılında UNESCO tarafından “İnsanlığın Kültürel Mirası” ilan edilmiş.
Klasikleşmiş, tanıdık, bilindik parçaları o kadar güzel çalıyordu ki, ortama sihir kattı, ruh kattı.
Vefa tutturdu 1 kahve, 2 nata yemeden yürümem diye 🙂 Ben de kafe görevi yapan arabanın rengine vuruldum.
Kaşifler Anıtı (Padrao dos Descobrimentos)
Kuleye 1 km uzaklıkta.
1960 yılında, Portekiz’in en büyük kaşiflerinden gemici Prens Henrique’i, vefatının 500. yıl dönümünde anmak için dikilmiş bir anıt. Önde gelen kaşifler burada tasvir edilmiş. Anıt 52 metre yüksekliğindedir.
Anıtın olduğu meydanda yere keşiflere ait harita çizilmiş.
25 Nisan Köprüsü
Şehrin iki kıyısını birbirine bağlayan ve 1966 yılında Salazar adı ile inşa edilen köprünün adı 25 Nisan 1974 yılındaki Karanfil Devrimi’nden sonra 25 Nisan Köprüsü olarak değiştirilmiş. Karşı kıyıda kollarını açmış İsa Heykeli bulunuyor.
Jeronimos Manastırı
Burası Vasco da Gama ve ekibinin 1497’de doğuya yaptıkları sefere çıkmadan önce geceyi dua ederek geçirdikleri Restelo’nun İnziva Yeri (Ermida do Restelo) imiş. O zamanlarda harap durumda imiş. Buranın üzerinde Manastır yapımına 1501 yılında başlanmış. Vasco de Gama’nın Hindistan seferinden dönüşü anısına yapılan manastırın inşası 70 yıl sürmüş.
İçinde Vasco da Gama yanı sıra birçok Portekiz kral ve kraliçesinin mezarı bulunuyor.
Manastır, 1983 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne dahil edilmiş. Manuelin tarzdaki yapıda ince bir taş işçiliği bulunuyor.
Lizbon Ulusal Arkeoloji Müzesi
1893 yılında kurulan müzede Paleolitik Çağ’dan Orta Çağ’a kadar uzanan eserler bulunuyor.
Jeronimos Manastırı’na bitişik.
Dönüşte büyük oğlumun tavsiyesi üzerine LX Factory’ye uğruyoruz.
Lx Factory
50’den fazla mağaza, restoran, kafe ve bardan oluşan bir mekan.
Öğle yemeğini burada yiyoruz.
Buradan Alfama’ya geçiyoruz.
Alfama Bölgesi
Alfama; şehrin en güzel seyir noktalarına sahip, Portekiz ruhunu yansıtan, Orta çağ köyü havasında bir semt.
İlk önce buraya Romalılar yerleşmiş. Ancak bölgenin parlak zamanları Mağribi dönemine rastlıyor. Birbiriyle kesişen labirent benzeri dar yolları ve ufak meydanları onların kasbah (bir nevi mahalle) izlerini taşıyor. Semtin adı da Arapça’da hamam anlamına gelen Al-hamma’dan geliyor.
Şehir Afonso Henriques tarafından 1147 yılında ele geçirilmiş.
Eskiden Alfama, şehir surlarının dışında yer alıyormuş ve sadece fakir halkın yaşadığı bir bölgeymiş. Lizbon’da deniz ticareti nedeni ile zenginlik yaşanırken, Alfama denizcilerin ve liman işçilerinin yaşadığı yer olarak fakirliğini korumuş.
Zemini kaya olduğu için 1755 depreminden pek etkilenmemiş. Orta çağ görünümü devam etmiş. Bu nedenle günümüzde bir turistik cazibe bölgesidir. Yani, yokuşlu dar sokakları, semti merkeze bağlayan 28 numaralı tramvayı, azulejo kaplı sıkışık formda evleri ve Fado müziği ile eskiyi yaşayan, yaşatan bir bölge.
Evet burası fadonun doğduğu Lizbon’un en eski mahallesi. Fado, sefere çıkan denizci eşlerinin onların ardından söyledikleri hüzün ve özlem dolu müzik türü. Fadonun tam bir çevirisi olmamakla beraber, kelime anlamı kadere veya alın yazısına yakın bir anlamdaymış. 19. yüzyılda ortaya çıkmış. Alfama’da Fado dinlemek için çok sayıda restoran, bar var. Ama biz Fado dinlemek için 2 gece üst üste Bairro Alto’yu tercih ettik 🙂
Sao Jorge Kalesi (Saint George’s Castle)
Lizbon’un en yüksek tepesi Sao Jorge’un zirvesinde yer alan ve aynı adı taşıyan kale şehrin en ikonik simgelerinden biri. Şehrin birçok noktasından görülebiliyor.
Tarihi M.Ö. 1. yüzyıla kadar gitmektedir. Portekiz’in ilk kralı Afonso Henriques, 1147’de Kutsal Topraklar’a giderken kuzey Avrupalı haçlıların yardımıyla burayı ele geçirene kadar kale Mağribi ikametgahı olarak hizmet etmiş. 14. yüzyılda şövalyelerin ve Haçlı Ordusu’nun koruyucu azizi Sao Jorge’a adanmış.
Kalenin girişinde çok kalabalık bir kuyruk vardı. İçini gezmedik.
Kale’den aşağı doğru salındık.
Cafe 28, tramvayı güzel taklit etmiş.
Sao Vincent Heykeli
Heykelin bulunduğu meydan oldukça kalabalık. Çünkü burada harika şehir manzarasına sahip 2 seyir noktası var.
Portas do Sol Seyir Terası
Lizbon’un en güzel manzaralı noktası.
Santa Luzia Seyir Terası
Gün batımını izlemek için en popüler yer olduğu söyleniyor. Gittiğimizde gitar çalan bir müzisyen vardı.
Santa Luzia Kilisesi
Yine bu meydanda köşede bulunuyor.
Kilisenin doğu duvarı iki adet azulejo panosu ile süslenmiştir. Bunlardan biri, 1755 depreminden önce Praça do Comercio’yu gösteriyor. Diğer panel, 1147’de Sao Jorge Kalesi’ni kuşatan Haçlıları gösteriyor.
Lizbon Katedrali (Se de Lisboa)
Şehrin en eski ve en önemli kilisesidir.
Portekiz’in ilk kralı tarafından 1150 yılında şehrin ilk piskoposu İngiliz haçlı Hastingsli Gilbert için eski bir caminin bulunduğu yere inşa edilmiş.
14. yüzyıldan kalma revaklarda, bir zamanlar bahçeler olan yerde, Roma ve Vizigot kalıntılarının yanı sıra eski cami duvarının bazı kısımlarını ortaya çıkaran kazılar yapılmış.
Hazine bölümü; sayısız kutsal parçanın bulunduğu katedral hazinesidir. Katedralin ikinci katında bulunuyor.
St. Anthony Kilisesi
Geleneğe göre, kilise azizin doğduğu yere 1195 yılında inşa edilmiştir. Kilise Ulusal Anıt olarak sınıflandırılmıştır.
Sahile doğru inerken meşhur konserve dükkanlarından birine rastlıyoruz. Dilerseniz doğum yılınızı söyleyerek o yılın ve o yıl doğan 2 ünlünün isimlerinin yazılı olduğu konservelerden alabiliyorsunuz.
Casa dos Bicos
Elmas şeklindeki taşlarla yapılmış. 16. yüzyılda Hindistan’ın Portekizli valisi olan Afonso de Albuquerque’ye ait bir evmiş.
Bina günümüzde, Nobel Ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago Vakfı tarafından kullanılıyor. Özel edebi etkinliklere ev sahipliği yapıyor ve burada yazarın kütüphanesi bulunuyor.
Akşam yine Bairro Alto’da bir Fado barda yemek yiyoruz.
Ama fadocular çok az sayıda fado söylüyor. 10 dakika söyleyip 1 saat ara veriyorlar.